gnostisizm

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.
Neden Altını Çizdim?
Özellikle Mevlana'nın şiirlerindeki küstah üslup dikkat çekici.

Yunus Emre ve Mevlana'nın Fıkıh ve Şeriata Bakışı

Yunus Emre ise yazmış olduğu bir çok güzel şiirlerinin yanısıra, sayıları azda olsa şeriatı aşağılayan bir tavır ve düşünceyle de bazı şiirler yazmış, batıni yönünü bu şiirlerinde açığa vurmuştur. Örneğin: Hakiykat bir denizdir, şeriattır gemisi Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar. ............ Aşk imandır bize, gönül cemaat Kıblemiz dost yüzü, daimdir salât Dost yüzün göricek şirk yağmalandı Anınçin kapı kaldı Şeriat. Cemaleddin Rumi ve Yunus Emre gibi Bâtın Ehli kişilerde açığa çıkan Şeriata karşı menfi olan tavrın, şeriatın mensuplarına karşı da olmasını beklemek normal olacaktır. Bunlar Yunus Emre'nin yukarıdaki şiirinde de olduğu gibi İslâm'ın kavramlarının muhtevalarını değiştirip değişik bir inanç sergilemişlerdir. Aşk ile gelen erenler içer ağuyu nüş ider Topuğa çıkmayan sular, deniz ile savaş eder. Şiiriyle ve benzeriyle, fakihleri topuğa çıkmayan sulara kendilerini de denizlere benzetip konuyu kendi bakış açısıyla değerlendiren Yunus Emre'nin bu düşüncelerini daha değişik biçimlerde Celaleddin Rumi'de de bulabilmekteyiz. Fakihlere karşı tavır onda hakaret niteliği kazanır: Eblehan ta'zim-i mescid mikünend Der cefâ-i ehl-i dil cidd mikunend An mecazest, in hakikat, ey halan! Nis mescid cüz derun-i serverân. (Camiye hürmet eden aptallar, durmadan gönül ehlini incitiyorlar! Ey Eşekler, o mecaz, bu hakikattir! Büyüklerin ve gönül ehlinin derunundan başka mescid mi var?) Mâ zi Kur'an bergüzidem magzra Post ra piş-i seghan endahtim (Biz Kur'an'ın özünü, ruhunu, içini ve cevherini aldık. Postunu köpeklerin önüne attık.) Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu anlayışa İbn Arabide de rastlayabiliriz.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır. Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.

Keşf ve Marifet Ehlinin Elde Ettiği Bilgi

Müslüman olduğunu söyleyen insanların kafası, vahye alternatif iddiası taşıyan aklın yol açtığı karışıklıklarla dopdolu iken yeni birşey daha gündeme getirilmekte gecikilmez. Bu yeni şeyin mensupları kendilerini Keşf veya Marifet ehli olarak tanımlarlar. Keşf veya Marifet ile elde ettikleri bilginin ise tartışılmaz doğru olduğunu iddia ederler. Bunlar öncelikle, Kelamcılar ve filozoflar tarafından yüceltilen aklı tahtından indirme girişiminde bulunurlar. Aklın sınırlı ve herşeyi kavrayamayacağı, bilemeyeceğini haklı olarak dile getirirler. Ancak buraya kadar olan düşünceleri asıl iddialarının önyatırımı olur. Bu haklı düşüncelerini kabul ettirince, asıl söylemek istediklerini gündeme getirirler. Onlara göre İlahi bilgi keşf ve marifet ehlinin elde ettiği bilgidir. Bir insanda ilahi bilgi arayışı varsa bu kişinin üç safhadan birinde bulunacağını ve ancak üçüncü safhada amacına ulaşabileceğini söylerler. Onlara göre birinci safha, ilm el-yakin olup, akıl sahiplerinin bulunduğunu ve ilahi bilgiyi elde etme gücünün olmadığını ikincisinin ayn el-yakin safhası olduğunu ve Ilahi bilgiye büyük oranda yaklaşıldığını, üçüncüsünün ise hak el-yakin safhası olduğunu ve bu safhada olanın Allah'ı vasıtasız olarak görebileceğini, İlahi bilgiyi olduğu gibi elde edebileceğini iddia ederler. Bunlar bu düşünceleriyle kelamcıları bilgi arayışında olan, ancak birinci safhayı aşamayan kişiler olarak aşağılarlar. Bunun yanısıra üçüncü safhaya erişen kişi aracısız bir şekilde bilgi'yi elde eder ve bu kişi Hakk'a ermiş kişidir. Bilginin kaynağı ve niteliği ile ilgili olarak bu inancı sistemleştirip felsefi bir temele oturtan Muhyiddin ibn Arabi, Fahreddin Razi'ye gönderdiği mektubunda ve Fütühat'ında bu inancı savunur ve ilahi bilgiyi elde etmenin tek yolu olarak gösterir. Ona göre ilimde kemal derecesine ulaşmak için vasıtasız bilgiyi elde etmek gerekir. Bu bilgi nakle ve hocaya dayanmayan, doğrudan Allah'tan elde edilen bilgidir. Bu nedenle bir ömrü bilgi elde edeceğim diye, sıkıntılara girip, kitaplar okuyup, hocalardan dersler alarak harap etmek yerine Allah'tan vasıtasız olarak almak gerekir. Belirttiğine göre kendisi bu duruma erişmiştir. Vasıtasız olarak bilgi elde edebilen bir kişidir. Bundan dolayı yazdıklarını (kitaplarını) kendi iradesiyle değil, vasıtasız bilgiye ulaşmanın sonucu elinde olmadan, ilahi iradenin zorlamasıyla yazmaktadır.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
242
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
1943
ISBN
975-7663-92-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Bu kitap, uzun yıllar boyunca geçirdiği çilelerle, "güneşi seyrettiğin göklere bak, aksettiği kalıplara değil" diyecek bir iç olgunluğuna varan, böylece gerçek aşkı bularak "Son Menzil"e ulaşan kişinin serencâmını anlatır.
Neden Altını Çizdim?
Klasik "sezgici" bakış..

Elmayı nasıl bilirsiniz?

Bilmek... Bu insanlar için en mesut tecelli. Bilmemek ise en hazin nasip. Doğruluğun ne güzel bir şey olduğunu bilmeyen adamın hırsız, katil, şerir olması, güzelliği bilmeyen kimsenin gaddar, zalim, kan içici olması gibi. .. Bazen idrakimiz hududuna sokulmamış öyle manalar var ki, nedense bunların arayıcısı ve avcısı olmayı bir nevi külfet telakki ediyoruz. Benim için, elmanın evsafını ve mürekkebatını bilen, fakat onu hiç tatmamış olan alimden, bu meyveyi dilinde ve damağında birçok defalar hissetmiş bir cahil daha nasiplidir.