Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
420
Baskı Tarihi
2005
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Klasik
Mütercimi
Hasan Tuncay Başoğlu
Bosna'nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünür de. Onun eylemci kişiliğinin yanı sıra kendisini ele veren bilge kişiliği, öncülük ettiği özgürlük mücadelesinin karakterini belirlemiştir. Bu kitap, Aliya İzzetbegoviç'in bilge kişiliğinin billurlaştırdığı düşünce yoğunluklu metinlerden oluşmaktadır. Kısa ancak yoğun ve çarpıcı notlarda kendisini ele veren fikri derinlik, onun tarih kurucu kişiliğinin entelektüel boyutu hakkında zengin ipuçları vermektedir.
Neden Altını Çizdim?
Demek ki ciltler devirerek alim olunmaz, irfan elde edilemez...

Okumak...

326. (...) Bir arının poleni bala dönüştürmesinin "dahili" çalışma ve zaman gerektirmesi gibi, okuma da şahsi bir katkı gerektirir.

Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
217
Baskı Tarihi
nisan 2010
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-8717-01-4
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
ankara
Yayın Evi
doğubatı
Mütercimi
Oğuz Adanır
Neden Altını Çizdim?
bu benzetmeyi daha önce cengiz aytmatov'un gün olur asra bedel kitabında da okumuştuk

Kapitalizm-Komünizm

Komünizmle kapitalizm arasında katıksız bir suç ortaklığı vardır. Bir başka deyişle bu iki rakip kendi egemenlik alanları içinde,toplumsal iilşkiler düzeyinde birbirine benzeyen bir boyun eğme biçimi oluşturabilmek için (bunu gerçekleştirebilmek için her iki taraf muazzam özveride bulunmayı kabul etmiştir) bir iş bölümü yapmışlardır. Örneğin; Kuzey Vietnamlılar, Amerikalıların çekilme senaryosu konusunda, kendilerine verilen öğütleri dinlemek zorunda kalmışlardır. Çünkü bu senaryonun doğal olarak onları rezil etmemesi gerekiyordu.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
724
Baskı Tarihi
2004
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.

Yaşamayı bilememek

"Beni kötü yetiştirdiler. Annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. Yaşamak için demek istiyorum. Bana yaşamasını öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı. Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. Arkadaşlarla geneleve gittim, müstehcen romanlar okudum ve sokakta genç kızların peşinden gittim. Hiçbirinde tutarlılık gösteremedim. Bunun üzerine anormal olduğuma karar verdiler. Onlara biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum. Kendimi onlardan ayırmasını beceremedim. Hitler, genel yatakhanelerde işçilerle kalırken bile onlardan ayrı olduğunu hisseder, onlara yaklaşmazmış. Bende böyle bir içgüdü yoktu. Sınıfta toplanıp müstehcen resimleri seyrettikleri zaman, onlardan uzaklaşmak gerektiğini bilemedim. Oysa, onlar gibi hissetmiyordum. Duyduğum bu yabancılığı, onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese onlara yetişmeye çalıştım. Bu bakımdan yakınmaya hakkım yok. Onlar gibiydim. Bu kıskanç korku gelinceye kadar, yaptıklarım bakımından değilse de, aklımdan geçenler bakımından aşağılık bir hayat yaşadım. Büyük ve güzel şeyler yerine, aşağılık şeyler düşündüm. Şimdi de durum düzelmiş değil: hiçbir şey düşünemiyorum. Çok bayağı bir olay. Neresinden tutulsa insanın elinde kalıyor: dağınık ve çürük bir örgü. Evet, haklıydı akrabalar. Ben, normal olmadığım için anormal olan bir çocuktum. Allah beni kahretsin ve ediyor da. Montaigne, kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor: beceremediğiniz için değil. Beni ne güzel açıklıyor. Ben de diyorum ki: Sayın Montaigne ve sizin gibiler! Canınız cehenneme! Sizin haklı olmanız bana hiçbir şey kazandırmıyor. Köşemde kıvrılıp ölüyorum işte. Siz de sevimli akrabalarım kadar yabancısınız bana. Adınız Marki bilmem ne de olsa... Tabii siz gurur duyuyorsunuz düşüncelerinizden. Diyorsunuz ki, Selim Işık diye bir mesele olmamıştır. Olmayan bir mesele için, düşünce tarihinin insanı yücelten gelişimini bozamayız. Siz, kendini şövalye sanan Don Kişot gibi ilginç de değildiniz üstelik. Özür dileriz, bizi rahatsız etmeyin. Düşünecek meselelerimiz var. Her gün yüz binlerce insan ölüyor. Ancak ilginç olaylarla uğraşabiliriz. Next please!"

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2015
ISBN
9786051710389
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Alfa Yayıncılık
AKP li siyasetçi, Milletvekilliği ve bakanlık yapmış Nihat Ergün bey'in siyasi hayatını anlattığı hatıra kitabı.
Neden Altını Çizdim?
İşin içinden gelen bir siyasetçinin samimi itirafları.

Siyasetteki yozlaşma

"Çok pahalı siyaset yapıyorsanız; üyelerimiz, yönetim kurullarınız aidat ödemiyorsa; Hazine’den aktarılan kaynak, siyasetinizi finanse etmeye yetmiyorsa ne yapacaksınız? Kamu gücü ve kaynagini dolambaçlı yollardan buraya aktaracaksınız. Bütün siyasi partiler siyasetlerini finanse ederken buna dikkat etmeli. Herkesin belediyesi var. Belediyesi olmayan siyasi parti yok. Bir şekilde kamu otoritesi, kamu gücü ve kaynağı bütün siyasi partiler tarafından kullanılıyor. Siyasetimizin maliyetini gerçekten Öz kaynakla, temiz ve şeffaf kaynaklarla finanse edilebilir düzeye getirmemiz lazım ki siyaset temiz kalabilsin. Yoksa mümkün değil. Çok sayıda insan kirlenir, çok sayıda insan itham altında kalır. Ama herkes birbirine bakıp birçok adam kirlenince kimse kimseyi kirli görmez. Herkes kirlenince kim kime ne diyecek? Siyasetin çok önemli sorunlarından biri de işte bu siyasetin maliyeti ve finansmanı konusudur." Nihat Ergun (Adim Adim Siyaset, s145)

Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Korku ve Titreme, Varoluşçuluk akımının ilham aldığı yazarlar arasında yer alan Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard'ın en önemli yapıtlarından biridir. İnce bir kitap olmasına karşın tartıştığı iman ve ahlak sorunlarını farklı ve çarpıcı bir bakış açısıyla, derinlemesine ve evrensel boyutta ele almıştır. Kitabın ana konusunu İbrahim'in Tanrı'nın buyruğu ile oğlu İshak'ı kurban etmek için yaptığı yolculuk oluşturur. Tanrı, İbrahim'den oğlu İshak'ı kurban etmesini isteyerek, aslında onu evrensel ahlakı terk etmeye zorlar.

bir şair...

Bir şair kelimelerin gücünü, kendisine ait söylemediği küçük sır pahasına, başkalarının bütün amansız sırlarını haykırmak için satın alır ve şair bir havari değildir, şeytanları ancak şeytanın gücüyle kovar.

Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Korku ve Titreme, Varoluşçuluk akımının ilham aldığı yazarlar arasında yer alan Danimarkalı filozof Søren Kierkegaard'ın en önemli yapıtlarından biridir. İnce bir kitap olmasına karşın tartıştığı iman ve ahlak sorunlarını farklı ve çarpıcı bir bakış açısıyla, derinlemesine ve evrensel boyutta ele almıştır. Kitabın ana konusunu İbrahim'in Tanrı'nın buyruğu ile oğlu İshak'ı kurban etmek için yaptığı yolculuk oluşturur. Tanrı, İbrahim'den oğlu İshak'ı kurban etmesini isteyerek, aslında onu evrensel ahlakı terk etmeye zorlar.

... insanlarda İbrahim gibi bir sınamaya tabi tutulma arzusunu uyandırmak ...

Acaba hiç kimse İbrahim hakkında konuşmaya hiç kalkışmalı mıdır? Benim düşünceme göre kalkışmalıdır. Eğer ben İbrahim hakkında konuşacak olsaydım ilk olarak sınamadaki ıstırabı betimlerdim. Bunun için, İbrahim’in hâlâ inanmaya devam ederken çektiği her şeyi tanımlayabilmek amacıyla, babanın çektiği bütün korku, üzüntü ve işkenceyi bir sülük gibi emerdim. İnsanlara yolculuğun üç gün sürdüğünü ve hatta dördüncü güne de sarktığını hatırlatırdım. Evet, bu üç buçuk gün sonsuzluk açısından beni İbrahim’den ayıran iki bin yıldan daha uzun olmalı. O zaman onlara, benim inandığım gibi, herkesin böyle bir şeye başlamadan önce fikirlerini değiştirebileceklerini hissetmeleri gerektiğini, her an sözünü geri alıp geri dönmenin mümkün olduğunu hatırlatırdım. Birisinin bunu yapmasında bir tehlike görmüyorum, insanlarda İbrahim gibi bir sınamaya tabi tutulma arzusunu uyandırmaktan da korkmuyorum. Ancak eğer birisi ucuz bir İbrahim versiyonu pazarlamak isterse ve hâlâ insanları İbrahim’in yaptığını yapmamaları için uyarırsa, o zaman bu yalnızca gülünç olacaktır.

Türü
Köşe Yazısı
Sayfa Sayısı
231
Baskı Tarihi
1999
ISBN
975-437-031-1
Baskı Sayısı
5. Baskı
Basım Yeri
Özener Matbaası
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

İnsanları tanrılaştırma zihniyeti

Bizde mücerret insanı Tanrılaştıran kozmopolitler, Atatürk'ü Tanrılaştıran devrimbazlar, Said-i Kürdî'i Tanrılaştıran Nurcular, Marx'ı Tanrılaştıran mahutlar, Mevlâna'yı Tanrılaştıran hayranları, Shakespeare'i Tanrılaştıran mütercimler görülmüştür. Mücerret insanı Tanrılaştıran Tevfik Fikret.
Takdis eden beşer, Takdise müstahaktır. Odur rabb-i hayrü şer. Rabb-i mümkinat.
demiştir. Atatürk için Behçet Kemal, tamamını unuttuğum bir manzumesinde:
Türklüğe Allah olan ölmez.
mısraını söylemiştir. Marx'ın Kapital adındaki ana eserini Kur'an yerine koyan Nâzım Hikmet, bir şiirinde:
Hâfız-ı Kapital olmak istiyorum.
demiştir. Dr. Abdullah Cevdet, Jül Sezar tercümesinin önsözünde, Allaha mahsus vasıfları kullanarak aynen şöyle der:
"Shakespeare'in azamet-i kibriya-yı bi-pâyânı önünde ettiğim secdelerden, ibadetlerden biri de bu Jül Sezar tercümesidir."
Rahmetli sefir -ediplerimizden biri- bir mecliste, Atatürk tenkid edilirken düşüp bayılmış. Said-i Kürdî'den, önünü ilikleyerek ve gözlerini süzerek "Efendi Hazretleri buyururlar ki..." diye bahsedenler görülür. Mevlâna'yı zikrederken sesleri titreyenlere ve gözleri yaşaranlara şahit oldum. Bir insan ne kadar büyük, hayranlığımıza ne kadar lâyık ve ne kadar kâmil olursa olsun kusursuz değildir. Tanrılaştırılamaz. Tenkid kabiliyet ve hürriyetinden mahrum Doğu milletlerinde ve Türkiye'de bir insana ka¬yıtsız şartsız hayran olup onu Tanrılaştırmak, tahlil ve tenkid kabiliyetinin yoksulluğundan doğan geri düşüncenin şaşmaz belirtisidir. Hele Tanrılaştırmayı hiç affetmiyen Batı medeniyeti ve "Allahtan başka Allah yoktur" diyen İslâmiyet adına bir adamı Tanrılaştırmak ve onu kutsal tanımak, sağcı ve solcu, bütün akidelere aykırı bir geri düşünce alâmetidir. Önüne gelene tapma huyuna kadar soysuzlaşan bu zihniyet bir Osmanlı şairine şu beyti söyletmiştir:
Ne dalkavuk köpekleriz Kimi görsek etekleriz!

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
254
Baskı Tarihi
2001
ISBN
9756841656
Baskı Sayısı
4. Baskı
Yayın Evi
Şule
İnsanlar barış içinde yarışabilirler. Çünkü yarışa girmek eşitliği reddetmektir. İnsanlar aralarında kurulabilecek herhangi bir eşitliğe rıza göstermedikleri için birbirleriyle yarışırlar. Barış ve yarış birbirine her bakımdan uygundur. Yarışanlar kendileri öne geçmeye, başkalarını geride bırakmaya çabaladıkları yetmezmiş gibi, bir de kendilerinin olduğu kadar bütün yarışanların üstünde bir güç bulunduğunu ve bu gücün sonucun tasdikine karar vereceğini kabullenirler. Yarışta eşitsizlik iki katlıdır. Ne yarışanlar birbirleriyle, ne de onları yarıştıran onlarla bir eşitliği paylaşır.

Dostluğun noksanlığını dolduracak hiçbir şey yoktur.

İnsanın insan olduğu sürece noksanlığına katlanamadığı bir şey var. O şeyin yerine başka bir şeyi ikame edemiyor. Daha iyisi olmadığı takdirde olduğu kadarıyla idare etmeye razı olamıyor. Buna dostluk deniyor. Bir insan nasıl olur da 'daha iyi dost edinemediğim için bununla idare ediyorum' diyebilir? Diyorsa o kimseyle kurduğu ilişki asla dostluk ilişkisi sayılmayacaktır. Kötü bir hayatımız, bize kötülüğü dokunan bir hayatımız olabilir; ama kötü bir dostumuz, bize kötülüğü dokunan bir dostumuz olamaz. Her şeyin sahtesi olur; dostun sahtesi olmaz. Ne ki sahtedir, dost değildir. Her şeyin noksanlığını bir başka şeyle giderebilirsiniz; dostluğun noksanlığını giderecek hiçbir şey yoktur.

Ağaçlar insanlara benzer

Ebu Hüssam : 40 sene, gece gündüz demeden, Selma ve ben toprağı işledik, ağaçları yetiştirdik. Bu iş sadece sulama ve gübreleme işi değildir. Ağaçlar da tıpkı insanlar gibidir. İnsanlara benzerler, ruhları vardır, duyguları vardır. Kendileriyle konuşulsun isterler, şefkat görmek isterler. Ben traktör kullanmam. Ne yapacaksam kendi ellerimle yaparım. Bu toprak bölgenin en verimli toprağıdır. Hayır hayır, bölgenin değil dünyanın en verimli toprağıdır.
The Lemon Tree (2008)
Dünyanın Tüm Sabahları -1991 (Tous Les Matins Du Monde)

Eski bir Fransız özdeyişinden esinlenerek adlandırılmış, hem roman hem de bir film olarak oldukça başarılı ve eşine az rastlanır bir örnek olduğu da söylenebilecek yapıt, aynı zamanda günümüz Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Pascal Quignard´ın en popüler kitabıdır.17. yüzyıl Fransa´sında, karısını yitirdikten sonra çiftliğinde inzivaya çekilmiş olan besteci ve viyola sanatçısı Sainte-Colombe, iki güzel kızıyla birlikte yaşamaktadır. Sainte-Colombe, sanatta ün değil, şiiri arayan bir müzik dehasıdır. Bir bahar günü, Marin Marais adında utangaç ama muhteris bir genç adam çiftliğe gelir ve Sainte-Colombe´a öğrencisi olmak için yalvarır. Kralın sunduğu olanaklara ve üne sırt çeviren usta ile ün, para ve kolay yaşam peşinde koşan, sanatsal yaratının mistik derinliğini fark etmeyen öğrencisinin çelişen kişilikleri, bir çağın entelektüel yaşamına ışık tutarken, 'sanatçının kimliği ' sorunsalına da tanıklık ediyor. Sinema ve müziğin kesiştiği, kulağa ve göze hitap eden kareleriyle unutulmazlar arasına girmeyi hak eden, sanatın özüne ışık tutan müzik ve şiir dolu bir yapıt. Özelde müziğin, genelde ise sanatın kimin için yapılacağını tartışan, acı ile gölgenin yan yana geldiği, aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi ‘soundtrack’lerinden biri olarak değerlendirilen filmin müziklerini, öykünün ruhunu yansıtmak için Sainte-Colombe ve Karin Marias besteleri üzerine ayrıntılı bir çalışma yapan Jordi Savall yapıyor. 1992 yılında 7 dalda Cesar ödülü kazanan film hem sinema tutkunları hem de klasik müzik düşkünlerinin kaçırılmaması gereken bir görsel-işitsel şölen sunmakta. Kaynak: http://www.sinemalar.com/film/6394/dunyanin-tum-sabahlari

Acıların Mezarlığı

Beyefendi sizden son bir ders isteyebilir miyim? -Bayım size ilk dersimi verebilir miyim? Konuşmak istiyorum... Müzik konuşmak için burada ama sözler müziği anlatmak için yetersiz. Çünkü o insani bir şey değildir. Sonunda bunun kral için olmadığının farkına vardınız mı? -Tanrı için olduğunu farkettim. -O zaman yanılmışsınız. Çünkü Tanrı konuşur. -Kulaklar için mi? -Sadece kulaklar için konuşulmaz, bayım. -Altın için mi? Zafer?
Dünyanın Tüm Sabahları -1991 (Tous Les Matins Du Monde)