Okumak...
Kapitalizm-Komünizm
Yaşamayı bilememek
Siyasetteki yozlaşma
bir şair...
... insanlarda İbrahim gibi bir sınamaya tabi tutulma arzusunu uyandırmak ...
İnsanları tanrılaştırma zihniyeti
Takdis eden beşer, Takdise müstahaktır. Odur rabb-i hayrü şer. Rabb-i mümkinat.demiştir. Atatürk için Behçet Kemal, tamamını unuttuğum bir manzumesinde:
Türklüğe Allah olan ölmez.mısraını söylemiştir. Marx'ın Kapital adındaki ana eserini Kur'an yerine koyan Nâzım Hikmet, bir şiirinde:
Hâfız-ı Kapital olmak istiyorum.demiştir. Dr. Abdullah Cevdet, Jül Sezar tercümesinin önsözünde, Allaha mahsus vasıfları kullanarak aynen şöyle der:
"Shakespeare'in azamet-i kibriya-yı bi-pâyânı önünde ettiğim secdelerden, ibadetlerden biri de bu Jül Sezar tercümesidir."Rahmetli sefir -ediplerimizden biri- bir mecliste, Atatürk tenkid edilirken düşüp bayılmış. Said-i Kürdî'den, önünü ilikleyerek ve gözlerini süzerek "Efendi Hazretleri buyururlar ki..." diye bahsedenler görülür. Mevlâna'yı zikrederken sesleri titreyenlere ve gözleri yaşaranlara şahit oldum. Bir insan ne kadar büyük, hayranlığımıza ne kadar lâyık ve ne kadar kâmil olursa olsun kusursuz değildir. Tanrılaştırılamaz. Tenkid kabiliyet ve hürriyetinden mahrum Doğu milletlerinde ve Türkiye'de bir insana ka¬yıtsız şartsız hayran olup onu Tanrılaştırmak, tahlil ve tenkid kabiliyetinin yoksulluğundan doğan geri düşüncenin şaşmaz belirtisidir. Hele Tanrılaştırmayı hiç affetmiyen Batı medeniyeti ve "Allahtan başka Allah yoktur" diyen İslâmiyet adına bir adamı Tanrılaştırmak ve onu kutsal tanımak, sağcı ve solcu, bütün akidelere aykırı bir geri düşünce alâmetidir. Önüne gelene tapma huyuna kadar soysuzlaşan bu zihniyet bir Osmanlı şairine şu beyti söyletmiştir:
Ne dalkavuk köpekleriz Kimi görsek etekleriz!
Dostluğun noksanlığını dolduracak hiçbir şey yoktur.
Ağaçlar insanlara benzer
Eski bir Fransız özdeyişinden esinlenerek adlandırılmış, hem roman hem de bir film olarak oldukça başarılı ve eşine az rastlanır bir örnek olduğu da söylenebilecek yapıt, aynı zamanda günümüz Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Pascal Quignard´ın en popüler kitabıdır.17. yüzyıl Fransa´sında, karısını yitirdikten sonra çiftliğinde inzivaya çekilmiş olan besteci ve viyola sanatçısı Sainte-Colombe, iki güzel kızıyla birlikte yaşamaktadır. Sainte-Colombe, sanatta ün değil, şiiri arayan bir müzik dehasıdır. Bir bahar günü, Marin Marais adında utangaç ama muhteris bir genç adam çiftliğe gelir ve Sainte-Colombe´a öğrencisi olmak için yalvarır. Kralın sunduğu olanaklara ve üne sırt çeviren usta ile ün, para ve kolay yaşam peşinde koşan, sanatsal yaratının mistik derinliğini fark etmeyen öğrencisinin çelişen kişilikleri, bir çağın entelektüel yaşamına ışık tutarken, 'sanatçının kimliği ' sorunsalına da tanıklık ediyor. Sinema ve müziğin kesiştiği, kulağa ve göze hitap eden kareleriyle unutulmazlar arasına girmeyi hak eden, sanatın özüne ışık tutan müzik ve şiir dolu bir yapıt. Özelde müziğin, genelde ise sanatın kimin için yapılacağını tartışan, acı ile gölgenin yan yana geldiği, aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi ‘soundtrack’lerinden biri olarak değerlendirilen filmin müziklerini, öykünün ruhunu yansıtmak için Sainte-Colombe ve Karin Marias besteleri üzerine ayrıntılı bir çalışma yapan Jordi Savall yapıyor. 1992 yılında 7 dalda Cesar ödülü kazanan film hem sinema tutkunları hem de klasik müzik düşkünlerinin kaçırılmaması gereken bir görsel-işitsel şölen sunmakta. Kaynak: http://www.sinemalar.com/film/6394/dunyanin-tum-sabahlari