Hep O Şarkı

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
190
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1956
ISBN
978-975-470-566-9
Baskı Sayısı
17
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Hep O Şarkı, Yakup Kadri’nin son romanıdır ama romanlarının taşıdığı zamansal bütünlük bakımından zincir romanlarından ilki olarak düşünülmelidir. Roman, Abdülaziz, V. Murat ve Abdülhamit’in hükümdarlık zamanlarında geçer. Bu açıdan Kiralık Konak’tan önce geldiği düşünülebilir. Romanın diğer bir özelliği de Yakup Kadri, olayları sadece bu romanında bir kadın karakterin birincil ağzından aktarır. Münire, kendi hayatını anlattığı bir kitap yazmaktadır ve aslında bu kitap “Hep O Şarkı” dır. Münire, romanı yazdığında artık yaşlı ve dul bir kadındır. Romanda hayatını anlatır ama hayatı aslında bütün hayatı boyunca aşık olduğu ve hayatı boyunca da kavuşamadığı Cemil Bey ile aralarındaki aşktan ibarettir. Münire, 50 yaşını geçmiş artık hayatın geride kalan kısmına bakarak yaşayan, yaşanmamışlıkları düşünerek kalan hayatını geçiren sade bir dul kadın; Hep O Şarkı da pişmanlıkları anlatan acıklı bir aşk romanı. Romandaki karakterler, sıradandır. Diğer romanlardaki karakterler gibi hayatlarında büyük fırtınalar yaşamazlar. Yaşasalar da bunlar romanın bütünlüğü açısından kitapta yer bulamaz. Yakup Kadri’nin diğer romanları gibi Hep O Şarkı, toplumsal olayları anlatma kaygısını diğer romanlarına göre daha az taşır. Bu tür toplumsal vurguları yapıp Kiralık Konak’a son derece güzel bir giriş yapsa da ama aslında hep bireyselleşip olgunlaşamamış, hayata karşı Kiralık Konak’taki Seniha’nın yarısı kadar bile direnç göstermemiş bir kadınla hemen hemen aynı çizgide yaşamış bir adamın yarım kalmış duygusal ilişkisini anlatır. Kitapta olaylar, mekan olarak yalı ve konakta geçerken yalıda iyimser, konakta ise daha karamsar olaylar aktarılarak yalı ve konak kavramlarına atıfta bulunur yazar. Bu yönden Kiralık Konak kitabına ilk selamını verir ama son işaret değildir. Cemil Bey’i üçüncü kez romana sokarken değişen İstanbul’u anlatmak için “redingot” tan bahseder ki bu da Kiralık Konak romanının girişinde İstanbul’un değişen çehresini anlatmak için seçilen sembollerdir. Aynı şekilde Nur Baba’daki Bektaşi yaşamına da Münire’nin halası aracılığıyla atıfta bulunur. Ayrıca çok ağır bir romandır. Yakup Kadri, bu romanıyla diğer romanlarında tükettiği, defterini kapattığı saraya yakın, eski İstanbullu üst zümrenin hayatını anlatır ve zincirin diğer halkası romanları için giriş yapar. Ne yazık ki, bu romanı ön plana çok çıkmamıştır ama Yakup Kadri’nin bütünselliğini anlamak için Hep O Şarkı’yı okumak ve anlamak çok önemlidir.

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Artan sıralama
Gerçi, benim ayaklarım öpülmeyecek şeyler değildi! Nihayet, günün birinde Zeyrekli Fatma Hanım çıkageldi. Bana Cemil Bey'in bir mektubunu daha getiriyordu. Bu benimki kadar kısa bir tezkereydi. Fakat, aynı hararetle, aynı heyecanla yazılmıştı ve en sonunda gene Zeyrekli Fatma Hanım hakkında şu haşiye vardı: "Pek yakında bir yerde buluşabilmemiz imkanını Fatma Hanım temin edecektir. Kendisiyle bu hususta görüşüp bir karar vermenizi ayaklarınızdan öperek rica ederim." Ayaklarımdan mı öperek? Bu söz, bilmem neden, ta içime işlemişti. Gözlerimden yaşlar akarak üst üste birkaç defa okudum. Cemil Bey'i eğilip ayaklarımdan öpmeğe çalışır görüyorum ve bana sevgisinin, onu, onun gibi bir adamı, böyle bir zillete katlanacak derecelere düşürmüş olmasından acayip bir elem duyuyordum. Gerçi, benim ayaklarım öpülmeyecek şeyler değildi. Dadım, her vakit, çoraplarımı giydirip çıkarırken, pabuçlarımı geçirir veya çekerken onları iki avucunun arasına alıp nasıl okşar, nasıl öper, koklardı. Zaten, o devirlerden bende kala kala sanırım yalnız ayaklarımla ellerimin güzelliği kalmıştır. Bir vakitler yay gibi gergin ve çekik duran incecik incecik kaşlarım şimdi iki tırtıl şeklinde kıvrık kıvrık aşağıya sarkıyor. Bunların, altında, iri ela gözlerim eski ferlerini çoktan kaybetmiştir. Ucu hafifçe yukarıya kalkık narin burnum günden güne kutleşip yumruklaşmaktadır. Kıvır kıvır dudaklı, sedef dişli ağzımı, iki yanından iki çizgi aşağıya doğru çekmektedir. Yaşmağımı, sanki bir öpücük vermek istiyormuşum gibi, ikide bir ileriye doğru itmek için kımıldatugım çenemin işvesinden hiçbir eser kalmamıştır ve fil dişinden bir sebuya [testiye] benzeyen gerdanım pörsümeğe başlamıştır. Fakat, ellerim, uzun kalem parmakIarım, toz pembe avuçlarıyla hala eski ellerimdir. Fakat, köprülü tabanı, yuvarlak topukları ve ipek gibi derisiyle ayaklarım, hala eski ayaklarımdır. 75