Bu dünya, sürükleyenlerle sürüklenenlerin cenk meydanıdır |
Bu dünya, sürükleyenlerle sürüklenenlerin cenk meydanıdır; bırak herkes kendi istîdâdı yolunun yolcusu olsun!
|
147 |
|
Bir yaz gecesi tasviri |
Aziz, bir yaz akşamı, günün geceye yaklaşan şu saatinde bu bahçenin ne demek olduğunu çok iyi bilir. |
110 |
|
Elmayı nasıl bilirsiniz? |
Bilmek... Bu insanlar için en mesut tecelli.
Bilmemek ise en hazin nasip. |
90 |
|
Köksüz çiçeği saksıya dikmez, vazoya koyarız |
Gül ve bülbül tekrar eski saltanatlarına sahip olmayabilir ve Türk zevki onları unutmaktan bir şey kaybetmez. |
84 |
|
Bir portre |
Gerçekten de genç kadın, bu adamla tanıştığı günden itibaren, onu yükseltmek için elinden gelen her şeyi yapmış, cemiyette kendi kocası olduğu için değil, kendi kendisi olduğu için bir mevkiin sahibi |
78 |
|
Beşeriyeti bunaltan en büyük felaketler, iradesizliğin doğurduğu facialardır |
Dostları şunu bilmiyorlardı ki o ne kaprislerinin esiriydi ne de ihtiras halini almış arzulara malikti. Bahaeddin "Beşeriyeti bunaltan en büyük felaketler, iradesizliğin doğurduğu facialardır" derdi. |
30 |
|
Gözleri, işleyen ellerini teftiş, tenkit veya tahsin ederken.. |
Genç Bahâeddin belik san'atını da bir ihtiras gibi değil, bir yaratılış ihtiyacı olarak ilerletti. |
28 |
|
Böyle kadın düşman başına |
Haşim, az zamanda karısının bir bukalemun olduğunu anlamıştı. Bu, kendinden başka hiçbir kıymetin üstünde durmayan, bütün hayat imkanlarını kendi namına harekete getirmek, kendi için hazırlayıp seferber etmek yolunda yürüyen bir mahlûktu. Muzır ve fesatçı bir zekası. mantık ve irtibattan uzak bir idraki vardı. Aslında mütehakkim ve mağrur olan bu kadın, acz ve ihtiyaç zamanlarında birdenbire munisleşmesini, inandırıcı bir yavaşlık ve yumuşaklıkla yalvarıp küçülmesini de bilirdi. Fakat onun bu hali, afyon yedirilmiş bir kaplanın sükünetinden daha tehlikeliydi. Çünkü uyuşturulmuş olan vahşi bir mahlûkun kendine gelmesi için nihayet muayyen bir vade lazımdır. Fakat o, en beklenmedik zamanda, eline fırsat geçer geçmez, tekrar kaplan sıfatıyla dirilerek avının üstüne atılabilirdi. Haşim, karısının sakin zamanlarından, öfkeli anlarından daha fazla korkardı. Maamafih onda zekasından gelme bir rikkat devresi de yok değildi. İşte Haşim de ona, böyle mûnisleştiği bir zamanda sokulmuştu. Fakat ne çare ki sıcak ve durgun havada ani patlayan fırtına ile sersemleyerek, üşüyerek şaşınp kalan kimse gibi, ressam Haşim de birdenbire donan hisleriyle tekrar feci bir tenhalıkta kalıverdiğini anladı.
|
16 |
|