buhran

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
278
Baskı Tarihi
1990
Yazılış Tarihi
1976
ISBN
975-437-035-4
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Objektif serisinin sekizinci kitabı.

Bu Dünyanın Derdi Nedir?

Şu kifayetsiz hülâsa içinde tekrarlamak istediğim şey, dünyanın, bünyesine ait büyük illete şifa aramadan evvel bugünkü buhranların hiçbirinden kurtulamayacağıdır: O, siyasî ve askerî buhranı atlatır, ahlâkî buhrana düşer, oradan tekrar iktisadî buhrana yakalanır, gene siyasî buhrana döner. Bu, bir şehir, bir muahede, bir harita, bir ekonomi sistemi, bir rejim, bir milletlerarası hukuku, bir siyasî ideoloji meselesinden ibaret değildir. Bütün bu davaların evrakım tek dosyanın içine koyalım ve zarfın üstüne şu kelimeyi yazalım: Dünya. Her kıt'anın, her milletin, her zümrenin, hatta her ailenin, ve her ferdin büyük derdi, bütün dünyanın düzenine ait müşterek buhrandan geliyor. Bunun üstünde düşünmeyen insan hiçbir şey düşünmemiş olur: Bir felcin sebebini bünyede ve beyinde değil, mefluç uzuvda arayan şaşkın hekim gibi! Cumhuriyet, 31 Ağustos 1939

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
278
Baskı Tarihi
1990
Yazılış Tarihi
1976
ISBN
975-437-035-4
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Objektif serisinin sekizinci kitabı.

Buhran

Mobilyalara bakınız, kübikle stil arasında sallanır; kadının saçlarına ve eteklerine bakınız, ikide bir kısalır ve uzar; edebî cümleye bakınız, bazan demiryolu kadar uzun, bazan da telgraf ibaresi kadar kısadır; şiire bakınız, şuur ve hezeyan arasında gidip gelir; dansa bakınız, tangoda ağır bir dalgalanış, sambada histerik bir çırpınıştır; sofrada oturulur, kokteylde ayakta durulur; babasının önünde sigara içmeyen erkeklere, hoşlandığı adamla kucaklaşan kızlara rastlarsınız; flört kimine göre meşru bir anlaşma denemesi, kimine göre bir zina stajıdır. Görünüşle oluş arasındaki münasebet yakalanınca, bütün bu üslûp tezat ve buhranlarının, insanın her şeye ve kendi kendisine ait telâkkilerinde bir şaşkınlık ve bocalama ifade ettiği anlaşılır. Ekonomiden ahlâka ve muaşerete kadar buhran geçirmeyen hiçbir müessese yoktur. İçinde yaşadığımız bu tezatları iyice fark edemiyoruz, günlük hadiselerin seline kapılmış gidiyoruz; biraz geri çekilip de, zekâmızın realiteyi toptan kavramasına gelince anlıyoruz ki, henüz yoklama ve araştırma çırpınışları içindeyiz.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
400
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Mütefekkir romancı bu eserde insan ruhunun derinliklerine büyük zekasının ışığını tutmaktadır. romanda asil bir ruhun insanın anlaşılmazlığı karşısındaki bunalımları, ikiyüzlülüğe ve bayağılıklara karşı isyanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâi hayanı verilmektedir. Harb yıllarının ahlâkı ve içtimâî hayatı perişan eden havası iinde dürüstlüğün ve ülkücülüğün savunması yapılmakta, kozmopolitliğe karşı milliyetçilik, materyalizme karşı maneviyatçılık bayraklaştırılmaktadır.

Inanmak Inanç Buhranı

-Her insanda yüksek duyguların kökleri bulunabilir; terbiye noksanı demek, bir bakıma,insanın fena ihtiraslarını bastırarak bunların üzerine iyilerinin hakimiyetini tesis etmekten aciz kalması demek değil midir? Fakat ben de bu adamı yalnız terbiye noksanıyla izah etmiyorum.Terbiye de zaten bir bakıma cemiyet hâdisesidir. Bu adamın ahlâkî muvazenesizliğinde de,elbette, cemiyetin parmağı vardır.Sen düşünüyorsun:Bu parmağın mahiyeti nedir?İktisadî olduğunu görüyorsun.Çünkü bu adam aç kalmaktan korkmasa ne kuvvetliye karşı dalkavuk,ne de âcize karşı küstah olur değil mi? Bir bakıma evet.”Bir başıma kalsam şehr’i devrana kul olmam? Viran olası hanede evladü ayal var.”Doğru.Fakat yalnız bundan ibaret mi?Düşün bir kere: Bu adam amirlerine karşı itaatinde daha mutedil ve haysiyet sahibi olsa ne kaybeder? Meselâ bize o küstahlığı yaptıktan bir dakika sonra o zillete düşmeseydi,hemen aşağıdan almasaydı,biraz daha vakur ve ciddî olsaydı memuriyetinden azil mi edilirdi?Hayır! Onun küstahlığı ve zilleti,onun ikiyüzlülüğü,onun günahkârlığı ve pişmanlığı,onun kendi içinde bir ahlâk muvazenesinden mahrum oluşu yalnız açlık endişesinden gelmiyor.Bu endişenin büyük tesirleri yok değildir.Fakat ne çıkar? Başka bir memlekette onun aldığı maaşı alan başka bir zabıta memuru niçin onun kadar zelil değil?Aynı iktisadî şartlar orada başka , burada başka insanlar yaratıyor.Çünkü millî şartlar orada başka , burada başka.Bu başkalık nedir?İşte bugünün tarihini yazacak adamın her şeyden evvel bilmesi lazım gelen şey.Nedir bu başkalık? Bizde umumi bir ahlâk bozgunu var.Bu anarşiyi zaptedecek olan ideal yıkılmaya başlamıştır.Türkiye’nin yaşayacağına inanmayan bir Türkün kaç türlü ahlâkı olabilir? Ya her şeyden geçer,bedbin ve abus olur:Mektepteki hayvanat muallimi Hüsnü Bey gibi,ya entrikalarla,sefil ikiyüzlü politikalarla yalnız nefsinin selametini arar:Celâl gibi, bu merkez memuru gibi; yahut da millet camiaları dışında beşerî ideallere sarılır:Süleyman gibi.Rusya’daki hareket de Çarlıkla beraber yıkılan bir idealin sarsıntısından doğdu.Osmanlı saltanatı da bir inkiraz buhranı geçiriyor.Bu memur ve onun bütün âmirleri neye ve kime inanıyorlar?Padişaha mı? Hayır! Ne İmparatorluğa ne millete… Birinden birine bir vatandaş haysiyeti gözeteceklerdir.Para diyorsun.O Fransız bayrağı çeken yalıdaki kadın aç mı?Aç kalmak korkusu var mı?Fakat onun geçirdiği buhran nedir? Neden uşağına ‘vahşi Türk’ diye saldırmıştır?Onun zebunküşlüğü ve küstahlığı açlık korkusundan mı?Hayır!O da büyük bir inanma buhranı geçiriyor.Süleyman’ın bir başka türlüsüdür.Süleyman sınıf ihtilaline ve o kadın da Avrupa medeniyetine,hatta Avrupa emperyalizmine sarılmak istiyor.Bu kadına sorarsan bütün felaketlerin sebebi kadınların tesettürüdür,bizde kaçgöç olmasıdır;Avrupa’ya esir olalım , zararı yok,tek Pierre Loti’nin Désenchentée’leri kurtulsunlar.