Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-2

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor. Değerli araştırmacı arkadaşımız Mehmed Ertuğrul Düzdağ, büyük bir çalışma sonunda Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun hayatını kendi dilinden kayda alarak kitap haline getirmiş, Kaynak Yayınları da bu eşsiz hatıraları iki cilt halinde basarak okuyucunun istifadesine sunmuş. Hatıraların, bir devrin gizli kalmış mühim olaylarına ayna tuttuğu kesin.

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Azalan sıralama
Şiirde Her Kelime Değerlidir Gerçi şiir başka şeye benzemez. Nesir gibi değildir. Az, mahdut ve muayyen kelimelerle, hisler, tehassüsler, heyecanlar ve bazen derin düşünceler ifade edilecektir. Mısraların ölçüsü, kafiyesi, hece sayısı veya daha güç olan aruz vezni vardır. Merhum İhsan Efendi'nin söylediği mühim sözlerden birisi de şudur: "Bir şiirin, lügate bakılmadan anlaşıldığını bugün işitiyoruz. Böyle şey olur mu? Şiir için mutlaka kamusa bakılmak icap eder. Şiir bir oturuşta yazılamayacağı gibi, bir oturuşta anlaşılamaz da... Şiirin bir değeri vardır... Şair, kullandığı kelimelere dikkat eder, seçer, en münasibini alır. Okuyan da, acaba şair bu mısrada, şu kelimeyi hangi mânâda kullanmış; acaba neyi kasdediyor; acaba benim bilmediğim başka bir mânâsı var mı, diye lügate bakar..." 146
Alim Bir Subay: Miralay Sadık Sabri Bey Kahire'de çokça görüştüğümüz ve kendisinden istifade ettiğimiz büyüklerimizden biri de Sadık Sabri Bey idi. İskenderiye'de otururdu. Bize Fransızca okutmak için haftada veya on günde bir Kahire'ye yurda gelirdi. Alim Bir Subay Miralay rütbesinde iken, kurmay albayken askeriyeden ayrılmıştı. Yalnız asker değil, aynı zamanda bir ilim adamıydı. Arapça, Farsça, Almanca, İngilizce, Fransızca bilirdi. Sultan Abdülhamid devrinin iyi yetişmiş subaylarındandı. Harbiye Mektebi'nde, Fevzi Çakmak ile aynı sınıfta imişler. Balkan Harbi'ndeki Raporu Balkan Harbi'nde Fethi Okyar ile Mustafa Kemal'in idaresindeki yirmi bin kişilik askeri birliğin Bulgar ordusu karşısında hezimete uğraması ve çoğunun şehid düşmesi hadisesi üzerine, Enver Paşa tarafından, meselenin tahkikatı için vazifelendirilmişti. Teftişi sırasında, kumandanların hatalı olduklarını tespit etmiş ve raporunda bunu belirtmişti. Miralay Sadık Sabri Bey, Balkan Harbi'ndeki bu teftiş hadisesinden sonra, Cihan Harbi sonundaki mağlubiyet üzerine, Anadolu'yu toparlayıp milli bir direnişe hazırlaması için, Sultan Vahdeddin, bir paşayı göndermek istediği zaman, bu işin araştırılmasıyla da vazifelendirilmiş; bu sefer de reyini Mustafa Kemal'in aleyhine kullanmıştı. İşte Mustafa Kemal'le aralarında olan bu muhalefet dolayısıyla, Sabri Bey, daha sonra ordudan ayrılarak Kahire'ye göç etmişti. Öteki Miralay Sadık Miralay Sadık Sabri Bey, kendisiyle aynı adı taşıyan ve "Miralay Sadık" diye meşhur olan tarihî şahsiyet ile karıştırılabilir. O Miralay Sadık Bey'in adı Mehmed Sadık idi. İttihad ve Terakki Fırkası'na karşı "İtilâf ve Hürriyet Partisi"ni kurmuştu. 1924'de Yüzellilikler arasına alınmış, Romanya'da yaşamış ve 1940'da Türkiye'ye döndükten, bir gün sonra vefat etmiştir. Abdülhakim Efendi'nin Sohbeti Sadık Sabri Bey, fakir, kendisini 1940'da Kahire'de tanıdığımda yetmiş yaşlarında idi. Abdülhakim Arvasî Efendi hazretlerinden tarikat dersi almıştı. Kendisine: "Efendim, Abdülhakim Efendi'den ders almanız nasıl olmuştu?" diye sormuştuk. Şu ibretli cevabı vermişti: Çocuklar, yarın sizin de başınıza gelecek. İnsan yaşlandıkça, daha fazla bir amel ve ibadetle, Allah'a kul olmak istiyor. Sade imanla değil, amelle de yaşamak; ilim ve iman, ilim ve amel, amel ve takva, takva ile irfan... Yani bir yükseliş istiyor. İnsan, ölüme yaklaşırken, Allah'a kavuşmaya yaklaşırken, ibadetten daha bir feyz almak, haz almak istiyor. Mütareke seneleri idi. İstanbul'da camilerdeki vaazları gezip dinliyordum. Bir zabit arkadaşım: Sabri Bey, bir de seni ben hocama götüreyim, dedi. Beni, Abdülhakim Efendi'nin bir vaazına, sohbetine götürdü. Abdülhakim Efendi, dış dünyadan ziyade, insanın gönül âleminden bahsediyordu. İnsanı insan eden hâller... İnsanın tekâmülü, olgunlaşması... İnsan, dinlerle insan olmuştur. Zira dinler vahiyle gelmiştir. Vahiy, Allahu Tealâ tarafından, peygamberlere veda, emin insanlardır. Kemal-i emniyede, insanlara bu yolun feyzini telkin etmişlerdir. Binaenaleyh, insanı Allah'a götüren yolların en doğrusu, en doyurucusu, en nurlusu, vahiy yoludur, dinlerdir. Dinlerin en etem ve ekmeli, Allah tarafından tam ve kâmil kılınmış, son din olarak gönderilmiş olanı İslâmiyet'tir. Tasavvuf, İslâm'ın ruhunda vardır. Tasavvuf, insanı insan eden ilimdir... İnsan eden, insan eden... derken, Hoca Efendi, kendini bana sevdirdi. Münafık Olmaktan Kurtuldum Beni götüren subay arkadaşım da zaten Hoca'dan ders almış. Cemaat dağılınca, Hoca Efendi bizi devlethanesine götürdü. "Hem çorba içelim, hem konuşalım." dedi. O sohbette, bana zikir dersi verdi. Verdiği derslerden, çok feyzler aldım. Yıllardır, başıma bu kadar sıkıntılar geldi. Elhamdülillah, o zikirlerle, Allah'ım beni görüyor, duyuyor, koruyor. Tevekkül ettim, sabr ettim. Evet, gurbette sıkıntılar çektim. Ama bunlar benim hakkımda hayırdır. Eğer orada kalsaydım, yapılan şeylere itiraz edemeyecektim. Belki de birçok günaha girecektim. Allah'ım beni o gibi hallerden kurtardı, çok şükür... 189
Fevzi Çakmak Makinadır Sadık Sabri Bey'e, Enver Paşa'dan sonra Fevzi Çakmak Paşa'yı da sormuştuk. Şunları söyledi: "Fevzi Paşa, bir makinadır. Bilgilidir, okur, okumayı öğrenmeyi sever. Fransızca, İngilizce, Almanca bilir. Çünkü temiz bir gençliği vardır. Herkes orda burda gezip kopukluk yaparken, o, oturup çalışmıştır. Çok kuvvetli hafızası vardır, unutmaz..." Bunun üzerine Sadık Sabri Bey'e sorduk: "Peki efendim, Fevzi Paşa madem böyle temiz ve kıymetli bir insandır; bu hadiselere niçin seyirci kaldı, bir iş göremedi?" "Efendiler, sözlerime dikkat etmiyorsunuz. Ben onun için "makinadır" dedim. Kuvvetli bir makinadır... Büyük insandır, demedim... Makinayı insanlar kullanır. Makina insanları kullanamaz. "Fevzi Çakmak da, verilen emri yerine getiren bir makinadır. Kabiliyeti yüksektir. En büyük planı verin, yapar. En büyük askerî harekâtı yürütür... Okur, düşünür, üstesinden gelir. Hangi elde olursa, onun için çalışır. İttihad ve Terakki'nin büyük askeri, Cihan Harbi'nin, Mütareke'nin askeri, sonra Cumhuriyet devriminin büyük askeri. "Büyük insan manasına değil... Verilen emri yerine getirir. Hadiselere istikamet verecek, emir verme kabiliyeti yok... Mustafa Kemal'e rakip olacak, onunla mücadele edecek çapta değildir. Ondan büyük işler beklemek doğru değildir. İnsan tanımamak, yanlış insan seçmek, büyük bir belâdır..." 195
Enver Hayalcidir Sadık Sabri Bey'e, Enver Paşa'nın şahsım sormuştuk. "Enver'e hain denemez... Hayalperest idi. Bilgisi kıttı. Cahil cesur olur. Hayalleri hudut tanımıyordu. Türk dünyasını dilinden düşürmezdi... Yahu Enver! Güzel ama, bugün Türk dünyasını ele geçirmek, birleştirmek için, kimlerle mücadele edeceksin. Bugün elimizdeki memleketleri korumaktan âciziz, be birader!.. İşte Enver Paşa, Türk dünyası, Türk dünyası, diye diye gitti..." 195
Sadık Sabri Bey'in dilinden Mustafa Kemal Sadık Sabri Bey, Mustafa Kemal hakkında yaptığı ikinci tah­kikatı da şöyle anlatırdı: Sultan Vahdeddin'in veliahdlığı sırasında, bir Avrupa seya­hati vardır. Bu yolculuk sırasında, yaver olarak, yanında Mustafa Kemal bulunmuş. Vahdeddin, İttihatçılara muhalif, onları sevmez ve yaptıkları, güttükleri siyaseti tasvip etmez. Mustafa Kemal, hazırlıklı, bütün seyahat boyunca, İttihatçıları tenkit etmiş, veliahdın nabzına göre şerbet vermeyi bilmiş. Vahdeddin, o böyle konuştukça: "Aman Paşa hazretleri, siz şimdiye kadar neredeydiniz? Sizin gibi aklı başında, İttihatçılara aldanmamış bir zabiti, ben ilk defa görüyorum..." dermiş. Paşa'yı, hanedana âşık, büyük dost, büyük kurtarıcı gibi ka­bul etmiş. Kendisi 1918 yık Temmuz ayında tahta oturunca,mağlubiyet sonrası, Anadolu'daki kuvvetleri toparlayıp idaresi altına alacak bir paşayı yollamak istemiş ve tabii olarak, Mustafa Kemal'i hatırlamış. 197
Mustafa Sabri, Sadık Sabri ve Mustafa Kemal Balkan Harbi'nde, Fethi Okyar ile Mustafa Kemal'in idaresindeki 20 bin kişilik bir ordunun düşmana teslim olması hadisesinin tetkiki için, Erkân-ı Harp Dairesi tarafından, Sadık Sabri Bey vazifelendir 197
Osmanlılar, Fransızlar Filistin Müftüsü Emin el-Hüseynî, bir seferinde, bu bahiste uzunca bir sohbette bulunmuş, başından geçen bir hadiseyi biz­lere şöyle anlatmıştı: Osmanlı Devleti, âdil, insaflı ve kanatları altında barınan milletlere karşı çok cömert ve hürriyet verici bir devletti. Fakat onu yıkmak, böylece İslâm diyarlarını işgal edip sömürmek iste­yen İngiliz, Fransız, Rus ve diğer düşmanlar, kendi kültürlerinin tesiri altında kalan Müslüman aydınlara bunun zıddını telkin edi­yorlardı. Bir keresinde, devletlerarası kongrelerden birinde idik. Bir Cezayirli ile bir Tunusluyu konuşurlarken gördüm. Fransızca konuşuyorlardı. Kendilerine şöyle lâtife ettim: "Yahu ben yanınızda Filistin Müftüsü'yüm; sizler iki Arapsınız; toplantımız, Arap devletierinin meselelerini görüşme top­lantısı; ama sizler Fransızca konuşuyorsunuz. Bu nasıl iş?" "Hocam, mazur görün, dediler. Bizim kültürümüz Fransızcadır. Arapça avam lisanını konuşabiliyoruz. Fakat derin mevzu­ları ifadeye Arapçamız kâfi gelmiyor. Fransızca konuşmaya mec­bur oluyoruz. Böyle yetişmişiz..." "Fransa, sizin ülkelerinizde ne kadar kaldı?" "Yüz sene kadar..." "Peki, Osmanlılar kaç sene kaldı?.." "Dört yüz seneden fazla..." "Acaba sizin dedeleriniz, babalarınız, sizin böyle Fransızca bildiğiniz gibi Türkçe bilirler miydi?" "Hayır..." 241
Hitler ile Filistin Müftüsü Merhum Müftü Efendi (Müftü Emin el-Hüseynî), İkinci Cihan Harbi başlayınca, baş­ka yerlerde barınamadığı için ve İngilizlerin Yahudi siyasetine karşı yardımcı olurlar ümidi ile Almanlara destek vererek, savaş yıllarını Berlin'de geçirmiştir. Medine-i Münevvere'deki ziyaretlerimiz sırasında, kendisi­nin Berlin'de yaşadığı sırada, Almanya Başkam Hitier'le, onun davet etmesi üzerine, üç kere görüştüğünü de söylemiş ve bu gö­rüşmeleri bize şöyle anlatmıştı: Hitler, ile ilk görüşmemizde, bana, İslâm âlemi hakkında sualler sordu: "Arapların İngiliz idaresinden ne gibi şikâyetleri vardır? İstekleri nedir? Araplar, İngiliz sultasından kurtuldukları gün ne yapmak isterler? Alman hükümetinin onlara ne gibi yar­dımları olabilir?" Hitler, bu gibi şeyler soruyor; ben de cevap veriyordum. Konuşmanın bir yerinde: "Osmanlıların idaresi ile İngilizlerin farkı nedir?" diye sor­muştu. Ben buna cevabım sırasında, Osmanlılardan bahsederken gözüm yaşarmış. Hitler derhal, "Müftü Efendi, ecdadınız Türk müydü?" diye sordu. Biz Hayırsız Evlâdız Hitler bunu sorunca şunları söyledim: "Hayır efendim, ecdadım Türk değildir. Fakat ben bu milleti, kendi ecdadımdan fazla severim. Eğer Osmanlı olmasaydı, İngilizler ve diğerleri, beş yüz sene evvel âlem-i İslam'a hâkim olurdu. Osmanlı olmasaydı, Endülüs'ün başına gelen hazin âkıbet, bütün Arap ülkelerinin de başına gelirdi. Bu cihetten, dinimin, imanımın, namusumun, şerefimin hamisi oldukları için Osmanlıları severim. Fakat biz ne yazık ki, hayırsız evlat çıktık. Onlar hayırsız evladına bakan baba gibiydiler. Arap âleminden bir kuruş istifadeleri, faydaları yoktu. Bilhassa Hicaz ülkesine, asırlar boyu hayrat götürdüler. Oraların geçimini temin ettiler. Biz ne yazık ki, o nimetin kadrini bilemedik, nankörlük ettik. O yüzden de, Filistin, korkarım ki İngilizlerin eline geçecek…" Bunun üzerine Hitler şu cevabı vermişti: "Müftü Efendi, endişe etmeyiniz. Benim aslanlarım İngiliz'i kovacak. Yahudinin de kökünü kazıyacağız. Bayramı birlikte yapacağız." 245
İhvan'ın Dört Esası İhvanül Müslimîn'in, dört esas üzerine bir şiarı, parolası vardı: "Gayemiz Allah'dır... "Liderimiz, rehberimiz, önderimiz, başbuğumuz Muhammed Mustafa'dır. 254
Hasanül Benna'nın Göz Yaşları Hasanül Benna şu sözleri de ekledi: "Şıh Süleyman Nedvî'den işitmiştim. Şöyle demişti: Biz Hindistan'da hilâfetin kaldırıldığı haberini aldığımız gün, her Müslüman ailede matem tutuldu. 265