Yaşadığım Gibi

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Tarihi
2000
ISBN
975-7462-94-2
Baskı Sayısı
3
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergâh
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarından derlenen "Yaşadığım Gibi" yazarın, şair, hikayeci - romancı ve edebiyat tarihçisi olarak millî kültürümüzle ilgili özlü fikirlerini yansıtmaktadır.

Kaynaktan Diğer Alıntılar

Başlık Altı Çizili Satır Sayfa Artan sıralama
Dikkat: Bir Büyülü Kelime Benim için san'atta, ilimde her şeyden evvel dikkat esastır. Daha büyülü kelime bilmem. 331
14. Asrın Diliyle Konuşmak Dede Korkut Hikâyeleri, iki asır evvel moda olsaydı, şüphesiz Türk edebiyatı değişirdi. Fakat şimdi bir nev'i dert oldu. Herkes Korkut Ata gibi konuşmağa çalışıyor. Korkunç şey bu... 14. asrın diliyle konuşmak, beyaz beyaz, burcu burcu, kıvıl kıvıl, pırıl pırıl... Ne oluyoruz Allah aşkına... Şöyle sağlam, yerinde, yazanın okur yazar bir insan olduğundan bizi beyhude yere şüphe ettirmeyecek bir dille konuşup yazı yazmayacak mıyız? 327
Satıhta hiçbir şey yapılamaz. Her zamanı bulabilmek için bugünün üstüne çıkmaktan başka çare var mı? Yaşanan gün, değiştirici ve sihirbazdır. Peşinden koşmanın ve yakalamanın imkânı yoktur. O çok dalgalı bir denize benzer. İnsan çalkantıya maruz kalır ve ancak küçük tedbirler alır. Satıhta hiçbir şey yapılamaz. Mercan adaları derinliklerde teşekkül ederek dışarıya çıkarlar. Her eserin kendisine göre ve zannettiğimizden çok zaruri ve biyolojidekine çok yakın şartları vardır. 326
Zinciri Tanımak Ben bir oluşun parçası, yarın ortaya geçecek son halkasıyım. Zinciri tanımazsam olur mu? 321
Dehanın miyarı Sizce dehânın miyarı nedir? Dikkat... İnsan dikkatidir. Dikkati nisbetinde büyüktür, kuvvetlidir. Çünkü dikkat bize, eşyanın ve kendimizin kapılarını açar. 319
San'at da oyun gibi içtimaî bir mukaveledir. Şiir diye insanlığın tanıdığı, seçtiği, ayırdığı ve unutmadığı bir şey de var dünyada... O, duruyor, gelişiyor, daima kendi eşi olan soyunu yaratıyor. Ve bu şiirin de her dile göre kaideleri ve hususiyetleri var. Mevcut olması için onları arıyor ve istiyor. Şiir dilin çiçeğidir. Şu halde, siz kafiyeye, vezne, hattâ şekle bir zaruret gibi bakıyorsunuz. Onlar oyunun şartlarıdır. Yani işin içinde ve esâsında mevcut şeyler. Hiç oyun oynayan çocukları seyretmediniz mi? Nasıl kaidelere riayet için kıyamet koparırlar. "Kardeşim olmadı..." diye birbirlerini yerler. Aksi takdirde kendilerini veremezler işe de onun için. Çünkü oyun oynadıklarını bilirler. Onun ciddiyetine inanmak, o zahmete katlanmak için gizli mukaveleye riayet ederler. San'at da oyun gibi içtimaî bir mukaveledir. 316
İçtimai Münevverimiz Hiçbir milletin münevveri, bizim kadar içtimaî olamaz. Eğer ferde ait bazı tabii hakların bile peşinden koşmamışsak bu, daimî bir tehlike içinde yaşamamızdan gelir. Türk milleti, iki yüz sene muhasara edilmiş bir kale nizamiyle yaşadı. Muhasara şiddetlendikçe fert kendisini cemiyete bağışladı. 303
Faydasızı ciddiye almak kabiliyeti Bizim orta okullarımız, liselerimiz bazı sergilerde boşuna işleyen makinalara benzer. Yani mücerrette çalışırlar. Çocuk 7 yaşında ilkokula başlar, 21'de yahut 25'de faydasızı ciddiye almak kabiliyetine göre üniversiteyi bitirir. Daha 1870'den evvel Bismarck lise mezunu proleterlerinden bahsediyordu. Biz şimdi onun bu alayının ikinci safhasında, yani devlet memuriyetinin dışında içtimaî fonksiyonu olmayan işsiz kalabalığı karşısındayız. Bu vakıa, önüne geçemezsek, yarın Türkiye'yi kökünden sarsacaktır. Bu o kadar gözle görülür bir hakikattir ki söylemekle hiçbir keramette bulunmuyorum. 294
Zihnin hazmı Zihnin hazmı konuşma ile oluyor. Biz düşüncelerimizi başkalarının dikkatinde, başkalarının kayıtsızlığında veya hiddetinde, hattâ zulmünde yaşarız. 274
Seyahat denen yalnızlık mektebi. Seyahat denen yalnızlık mektebi. Hep ayni hızla çok uzaklara sıçrayan, geldikleri yere dönmek veyahut büsbütün kaybolmak için bir yığın şeyin bize gelmesi, bize çarpması, bir taraflarımızı kanatması, acıtması. Dün akşam Champs-Elysees'de oturduğum kahvede büyük bir kuş sürüsünü ürkütmüş bir adama benziyordum.Bana doğru gelen bir yığın renkli ve telâşlı uçuş, yüzümü, gözümü sıyırıp geçen kanatlar. Ve sonra boşluk... Bazan bu kadarı bile olmuyor. Her şey, bütün hayat, ölü bir dalga gibi ayaklarınızın ucunda kırılıyor. Ve siz, kirli bir suda bir yığın çakıltaşı, yosun parçalan arasında yanlızlığınızı seyrediyorsunuz. 274