medrese

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
264
Baskı Tarihi
2005
Yazılış Tarihi
1981
ISBN
975-437-016-8
Baskı Sayısı
14. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken Neşriyat

Medrese

Medrese, bugünkü gibi, çeşitli ilim sahalarında öğrenci yetiştirecek kadar ihtisas kazanmış kimselerin kendilerine talip olan öğrencilere sistemli bilgi vermesi esasına dayanır. Burada eğitim bakımından en önemli husus, öğrenimin belli kalıplar içinde dondurulmamış olmasıdır. Sınıf yerine ders esası vardır. Bir öğrenci istediği hocadan, istediği dersi alır; bütün öğretimini bir tek medresede başlayıp bitirmeside gerekmez. Herhangi bir ders sahasında başka bir yerde çok meşhur olmuş bir hoca varsa, oraya giderek o dersi okuyabilir. Böylece son derece verimli bir akademik rekabet esası getirilmiştir. İmtihanlar da sadece dersin hocası tarafından değil, bir imtihan heyeti tarafından yapılır. Ayrıca hocaların tayin, terfi, vs. meseleleri bizim şimdi kullandığımız usulden daha çok İngiliz ve Alman üniversitelerindekine benzemektedir.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Tekkeler ve Medreseler

Dedemin, tekkelerin ve medreselerin kapatılmasına dair şu sözlerini de hatırlarım: "Allahu Teâlâ zulm etmez. Kul, başına gelecekleri hak eder. Cenab-ı Hak, bir nefis kendisini değiştirmeden, onun hâlini değiştirmez. Ona ceza vermez. Çünkü Âdil-i Mudak'tır. Demek ki, yapılan bu inkılâplara, bu darbelere, bu millet müstehak olmuştur... Dergâhlar böyle lâubali oldu. Medreselerde, bir tulum peynir, bir teneke yağa, talebe sımf geçti... Çocuk babasının yanında köyde çalışır, ama rüşveti yiyen hoca çocuğu medreseye devam etmiş gösterir, sımf geçirir... İşte bu gibi lâubalilikler, lâkaydlıklar başımıza bu cezaları getirdi. Çektiklerimiz, amellerimizin cezasıdır..." Hakikaten tekkeler de medreseler de ne yazık ki, bozulan millî ahlâk ve zayıflayan devletie birlikte değişip asıl hizmet ve vazifelerini yapamaz olmuşlar. Bu yüzden Tanzimat'tan beri "medreselerin ıslâhı" meselesi konuşulur olmuş... Fakat umumî çöküş arasında bu müesseseler de bir türlü toparlanamamışlar. "Islâh-ı medâris" bahsi son zamanlara kadar gündemde kalmıştır. Hatta Konya'da Meşrutiyet devrinde kurulan ve Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi'nin, çok beğendiği için, oğlunu ta İstanbul'dan tahsil için gönderdiği yeni medrese teşkilâtının adı da bu sebeple "Islâh-ı Medâris" olarak seçilmiştir.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
438
Baskı Tarihi
Mayıs 2008
ISBN
978-975-9169-77-0
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kırmızı
Editörü
Fahri Özdemir
"Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir." Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir."

Tek parti rejiminde din eğitimi politikası

1924'te medreselerin kapatılmasıyla, mesleki amaçlı din eğitimi devletin rersmi görevleri arasına katılmıştır. BU nedenle Maarif Vekaleti tarafından açılan 29 adet imam hatip okulundan sadece ikisi 1925-26 yılımda ayakta kalabilmişlerbunlarda 1930'da öğrencisizlikten kapatılmışlardır. Medrese sisteminin üst düzeyini temsil eden Fatih ve Süleymaniye medereseleri 1924'te İstanbul Darülfünunnu bünyesindeki İlahiyat fakültesiyle birleştirilmiştir. 1924-25 ders yılında 284 talebesi olan bu fakülte 1933 üniversite reformu sonucunda yüksek islam Enstitüsüne çevrilmiş ertesi yıl sadece 20 öğrencisi kaldığından kapatılmıştır. BU tarihten ilahiyat fakültesenin yeniden kurulduğu 1949 yılına kadar Türkiyede herhangi bir yasal bünyede İslam dini eğitimi verilmediği anlaşılıyor. Devlet tarafından kurulan din okulları kapatılmıştır;sivil okullarda da din eğitimi kaldırılmıştır; devlet okulları dışında din eğitimi verilmesi 1924 yılından itibaren suç haline getirilmiştir.. Ek olarak 1928'den itibaren eski yazıyla eğitim yaptrmak da yasaklanmıştır. Günümüzde İslam dinin Türkiye'deki entellektüel kadrolarında tesbit edilen bazı zaafların kaynağını, o halde, İslam dinine özgü geleneklerden çok Cumhuriyet rejiminin eğitim politikalrında aramak daha doğru olacaktır. Cahil bıraktırılmış kişileri cahillikle suçlamak, herhalde adil bir yaklaşım sayılmaz