Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
349
Baskı Tarihi
1996
Yazılış Tarihi
1974
ISBN
975-470-580-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İletişim
Editörü
Mahmut Ali Meriç
Umrandan Uygarlığa zengin bir birikimin ürünü olan denemelerden oluşmaktadır. Bu ülke ile aynı yıl yayımlanan bu kitap öncelikle Umran kavramına ışık tutuyor. Cemil MERİÇ kitabı 5 ana bölüme ayırmış bölümlerin başlıkları ise şöyle 1-)Çağdaş Uygarlık Düzeyi 2-)Medeniyetin Ölümü 3-)Araftakiler 4-)İdeoloji 5-)Traduttore Traditore ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ Yunan mucizesi başlığını attığı ilk konusunda Avrupa’nın bizi nasıl tanıdığını tespit ederek başlar. Yazar der ki: Bütün Kur’anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde biz yine de OSMANLIYIZ. Osmanlı, yani İslam.
Neden Altını Çizdim?
Cemil Meriç'in Atilla İlhan'ın "Hangi Batı" isimli eseri hakkında kaleme aldığı bu makale, Meriç'in o müthiş üslubunun hususi bir numunesi. İnsan bu satırları okuyunca yazarken kaleminden kıvılcımlar sıçrayan bir yazar tasavvur ediyor.

Özellikle dikkat çeken sarsıcı ifadeler:

"Şuura bıçak gibi saplanan, yalın ve gür bir ifade. Uçurumun kenarında uyanan bir vicdan..."

"Çağdaşlaşma: Intelijansiyamızın uğrunda şampanya şişeleri patlattığı bu ihtiyar kahpe..."

"Çağdaşlaşmak, elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak, yani yok olmak..."

"Çağdaşlık masalı, bir ihraç metaı Batı için, kokain gibi, LSD gibi, frengi gibi. Şuuru felce uğratan bir zehir."

"Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrîleşmek yani maskaralaşmak, gavurlaşmak..."

Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrîleşmek yani maskaralaşmak, gavurlaşmak!

Çapkın, çakırkeyif, derbeder bir üslup. Şımarık, atak, serazad bir zekâ. Kızdırdığı zaman bile sevimli. Kitabı gülerek kapıyorum, yan sarhoş, yan mutlu, yarı doymuş, yarı aç. Hangi Batı bir facianın hikâyesi: iki yüzyıldan beri kurbanı ve kahramanı olduğumuz bir facianın. Bu millî dram, şairin kalemiyle "feerique"leşmiş. Dost bir sesin musikisi, Ariel'in rebâbı gibi, sizi şiire ve şirin'e kanatlandırıyor. Evet, İlhan'ın ilk vasfı bir sesi oluşu; sıcak ve aydınlık bir ses. Düşüncelere gelince... Bu haşarı üslup, düşünce yumağı ile oynayan sevimli bir kedi yavrusu: koşuyor, zıplıyor, saklanıyor, tekrar fırlıyor bir köşeden. Kâh açılıyor, kâh düğümleniyor yumak. Arada bir koptuğu da oluyor. İlhan, çok defa şair, bazen gazeteci, bazen de bir derginin Paris muhabiri. Muallim Naci'nin tehzibinden geçmemiş bir Cenap. Türkçe yazan bir Ali Namık. Daha usta, daha tecrübeli bir Ali Kemal, Paris Musahabelerinin Ali Kemal'i. Kitaba Niyazi Berkes'den bir epigrafla giriyoruz, iştihayı tıkayan kakavan bir epigraf. Bir avuç kelime leşi... "Önsöz yerine", gerçek bir beyanname. Şuura bıçak gibi saplanan, yalın ve gür bir ifade. Uçurumun kenarında uyanan bir vicdan, nesillerin şikâyetlerini haykırıyor, şikâyet ve gafletlerini. Anlaşıyor muyuz? Temelde, evet; teferruatta, hayır. "Çağdaşlaşma'yla batılılaşma arasındaki fark" ne demek? Batılılaşma miti eskiyince, yeni bir yalan çıktı sahneye, daha doğrusu aynı nazenin taze bir makyajla arz-ı endam etti: çağdaşlaşma. Intelijansiyamızın uğrunda şampanya şişeleri patlattığı bu ihtiyar kahpe, Tanzimat'dan beri tanıdığımız Batı'nın son tecellisi. Çağdaşlaşma, karanlık, kaypak, rezil bir kavram. Rezil, çünkü tehlikesiz, masum, tarafsız bir görünüşü var. Çağdaşlaşmanın kıstası ne? Hippilik mi, bürokrasi mi, atom bombası imal etme gücü mü... Çağdaşlaşmak, elbette ki Avrupalılaşmaktır. Avrupalılaşmak, yani yok olmak. Avrupa bizi çağdaş ilan etti, Avrupa, daha doğrusu onun yerli simsarları. Zira, apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha-insanca bir medeniyetin. İki yüzyıldır bir "anakronizm"in utancı içindeyiz, sözümona bir anakronizm. Bu 'çağdışı' ithamı, ithamların en alçakçası ve en abesi. Haykıramadık ki, aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlık, neden Hıristiyan ve kapitalist Batı'nın abeslerine perestiş ölsün? Fâni ve mahallî abesler. Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi tarihine ihanet etmek ve köleliğe peşin peşin razı olmak değil midir? Çağdaşlık masalı, bir ihraç metaı Batı için, kokain gibi, LSD gibi, frengi gibi. Şuuru felce uğratan bir zehir. Çağdaşlaşmanın halk vicdanında adı asrîleşmektir, asrîleşmek yani maskaralaşmak, gavurlaşmak.

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz Yayıncılık
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...

Kıskançlık

... kıskançlığın da iki türlü olduğunu biliyor musun? Biri hep vermek ister, öbürüyse almak..

Solaris
Solaris (Rusça: «Солярис», tr. Solyaris) 1972 yapımı Sovyet sanat filmidir. Stanisław Lem'in aynı adlı romanından uyarlanan yapımın yönetmenliğini Andrey Tarkovski üstlenmiştir. Duygusal krizler nedeniyle başarısızlığa uğrayan bir uzay deneyini konu almaktadır.

Hayatın Sonunda Sorulacak Sorular..

İnsan mutluyken hayatın anlamı, sonsuzluk gibi şeylerle nadiren ilgilenir. İnsan bu soruları hayatının sonunda sormalı. (...) Ecelimiz ne zaman bilmiyoruz ve bu yüzden acele ediyoruz. En mutlu insanlar, bu lanetli sorularla canını hiç sıkmayanlardır. Biz hayatı, onu anlamlandırmak için sorguluyoruz. ...
Solaris
Hanım
Hanım; Nezihe Araz ve Halit Refiğ'in senaryosunu yazdığı, Halit Refiğ'in yönettiği 1988 yapımı Türk filmidir. Filmin yapımcısı Cengiz Erhun'dur. Halit Refiğ bu filmi ile 26. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülünü almıştır. Filmin başroldeki oyuncuları Yıldız Kenter, Fatoş Sezer ve Eşref Kolçak'tır. Yıllar önce bir deniz kazasında yüzbaşı kocasını yitiren Osmanlı paşası torunu Olcay Hanım (Yıldız Kenter) ölüm korkusuyla yaşamaktadır. Çünkü rahim kanseridir.Ama asıl korkusu kendi ismini verdiği kedisidir. Yaşamının tek dostu ve canlı varlığı olan kedisine, ölümünden sonra kim sahip çıkacaktır?

İyi adam ol

Güzel oğlum benim; güzel güzel oku, iyi adam ol, iyi... Bir insan için bu herşeyden daha önemlidir.
Hanım
Göl Evi (The Lake House)
Vizyon Tarihi: 04 Ağustos 2006 Yapımı : 2006 - ABD , Avustralya Tür : Dram , Fantastik , Romantik Süre: 99 Dak. Yönetmen : Alejandro Agresti Oyuncular : Keanu Reeves , Sandra Bullock , Lynn Collins , Christopher Plummer , Dylan Walsh Senaryo : David Auburn Yapımcı : Bruce Berman , Doug Davison Hayatında bir değişiklik yapma vaktinin geldiğini hisseden Dr. Kate Forster (SANDRA BULLOCK) stajını tamamladığı yerel İllinois hastanesinden ayrılarak hasta trafiğinin yoğun olduğu Chicago'da bir hastanede çalışmayı kabul eder. Geride bırakmaktan üzüntü duyduğu tek şey kiralamış olduğu güzel evdir. Kate şehre doğru yola çıkmadan önce evin bir sonraki sakini için posta kutusuna bir not bırakır. Bu notta kendisine gelen mektuplar için yeni adresini bırakır ve kapının üzerindeki gizemli pati izlerinin kendisi taşınırken de orada olduğunu açıklar. Evin yeni kiracısı Alex eve geldiğinde ise hiçbir yerde pati izinden eser yoktur. Kate ve Alex göl evinin posta kutusu aracılığıyla yazışmayı sürdürürken, inanılmaz ve imkansız bir şekilde iki ayrı yılda yaşadıklarını görürler. Kaynak: sinemalar.com (http://www.sinemalar.com/film/80/gol-evi)

Yanımda

-Baban öldüğü zaman çok zor geldi hala da öyle.. Kitaplarını okurken bir şekilde yanımda olduğunu hissediyorum. Bir zamanlar onun da aynı sayfada aynı kelimeleri okuduğunu biliyorum..
Göl Evi (The Lake House)
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
2009
Yazılış Tarihi
1923
ISBN
978-975-10-2884-6
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İnkılâp
Editörü
Aslıhan Karay Özdaş
Memleketimizde hiçbir anı Minelbab İlelmihrab kadar ilgi çekmemiş, Meclis'e kadar yansıyan gürültü koparmamıştır. İki kez yayını durdurulan eserin ancak 1948'de, yazarın ikinci Aydede dergisinde tam yayını mümkün olabilmiştir. Önemli yoğunluktaki yeniden basılması istekleri karşısında, hâlâ mizahi bir anlatımla o devrin tanınmış kişilerini gözümüzde canlandırdığına ve Mütareke yıllarına ışık tuttuğuna inanıyoruz. Bu anılar, yazarı dediği üzere, bir savunma olmayıp yalnızca günü gününe hislerin işlendiği Mütarake Devrinin özel bir tarihçesidir. (Tanıtım Bülteninden)

Efalinde gayrimesul bir ihtilalci!

Cemal Paşa; taşkınlıklar üzerine şayet nefsine karşı bir taarruz vaki olursa müdafaaya karar verdiğini söyledi. Ben kendisine, asayiş takarrür edinceye kadar memleketten uzaklaşmasını tavsiye ettim. O niyette olduğunu haliyle anlattı ve sonra dedi ki: “İcraatımın hesabını memlekete vermek isterim ve adil bir mahkeme huzuruna gelmeye de hazırım. Ondan evvel ve pek yakında bir “Hatırat” neşredeceğim. Sizinle ahbaplık, dostluk ettik, rica ederim bu eserim neşredilince mütalaanızı yazınız ve lehimde söylenecek cihet bulursanız bunları da lıalka bildiriniz!” Can ve gönülden vaat ettim. Bu bir veda oldu; uzun uzun el sıkıştık merdivenlere kadar geldi. Akşam alacalığı içinde ve mahzun bir halde rıhtım boyunu tutturup yürüdüm; her şeye, hepsine rağmen, gönlüm ona selamet temenni ediyordu. Adil bir mahkeme huzurunda hesap verecek ve hatıratını neşredip hakkını kazanacaktı. Nerede? Ne zaman? Nasıl? Bunlara ve icraatının dürüst olduğuna inanıyordu ha? O koca Cemal Paşa, bu saf sözleriyle o gün nazarımda efalinde gayrimesul bir ihtilalci tipi olarak hissen beraat etti. Onun içindir ki, maziye karışan bu kahir ve haşmetli simanın üzerimdeki son tesiri, benden bir selamet duası almak olmuştur!

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Ben onun enini de boyuna uyduracaktım ya

Arkadaşlar, bir adam varmış. Konuşurken heyecana gelir, kendini kaybeder, coşar, taşarmış... Coştuğu zamanlarda ise, sa­ğa sıfırları çok koyarmış. Rakamın soluna konulsa zarar etmez de, sağa konulduğu zaman, bu fazla sıfırlar, ölçüsüz insanı kepa­ze eder... Bu adamın bir de, tam aksine, temkinli mi temkinli bir oğ­lu varmış. Babasına demiş ki: "Babacığım, siz bazen coşuyorsunuz. Konuşmayı seviyorsu­nuz. Fakat coştuğunuz zaman ölçüyü kaybediyorsunuz..." Baba­sı cevap vermiş: "Ulan bu hastalık bende var... Olmaz olsun... Şayet böyle bir coştuğum zaman olursa, sen öksürüver, ben ayarlarım, diz­ginlerim..." Baba oğul bir köye uğramışlar. Bir hane sahibine misafir ol­muşlar. Ev sahibi babaya sormuş: "Amca mesleğiniz nedir?" Babanın ağzından: "Çiftlik sahibiyim" diye çıkmış. Böyle deyince, demek misafir zengin, kerli ferli bir insan, ih­mal edilecek kimse-değil. İkram, izaz edilecek birisi... Hane sa­hibi tabiî olarak yine sormuş: "Amca çiftliğinizin büyüklüğü ne kadar?" "Boyu altı saat!.." Oğlan öksürmüş, ama söz ağızdan, ok yaydan, çıkmış bir kere... Amca toparlanmış, dizginlemiş, kendine gelmiş. Vay canına! Boyu altı saatte anca yürünen kocaman bir çiftlik... "Çok güzel amca, peki eni ne kadar?" "Bir karış..." Ev sahibi hayretler içinde kalmış: "Beyamca, Allah hayırlı etsin. Lâkin boyu altı saat, eni bir karış olan bu çiftliğe ne eker, ne dikersiniz? Bu çiftlikte ne yapar­sınız?" "Oğlum, evlâdım, ben onun enini de boyuna uyduracaktım, ama şu cenabet oğlan çabuk öksürdü.."

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz Yayıncılık
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...

Yaşlı Adam

Bu gece şehirde uyumamış kimse kalmış mıdır acaba? Bir kişi vardı. Yaşlı adam uyumuyordu.