Bu cinayetleri, elbette tarih yazacak

Neden Altını Çizdim?
Asr-ı saadet diye anlatılan günlerin halkın gözünden nasıl göründüğüne dair pek az bilgi var elimizde. İşte sene 1935. İşte halkın hâli...
Müslümanlara baskı yapan, ezana, minareye, camiye, her türlü din tedrisatına şiddetle düşman olan hükümet, halkın dünyası ile de alâkadar değildi. Millet aç, perişan, parasızdı. Alınan mahsulü, değil pazara götürmek, eve ambara, kilere getirmek bile meseleydi. Yollar o kadar bozuktu. Köy yolları bütün topraktı. Az bir yağmurda, çamurdan geçilmez olurdu. 1935 yılındaydı. Babamın teyzeoğlu Mehmed Bayraktar, Sakyatan köyünden buğdayını arabayla getirirken, Konya'nın beş kilometre doğusunda, ova köylerinden Tatlıcak köyü civarında çamura saplanmış... Birgün kuşluk zamanı, pederin Tekke mahallesinde imam olduğu camiye, o üç kardeşten en küçüğü ağlayarak geldi. Peder: "Hayırdır inşaallah Mehmed?" diye sorunca, yetim çocuk dedi ki: "Hocam, mezbahanın yanında arabamız kırıldı. Buğday çuvalları yolda kaldı. Yağmur yağıyor. Sana geldim. Bize bir çare bul..." Peder hemen bir araba kiraladı. Ben de beraber koştuk, vardık. Mezbaha denen yer, Konya'nın merkezine hemen beş kilometre kadar doğuda idi. Baktık ki, yağmur yağmış, çamur balçık. Tekerler çamura saplanıyor, yan kayışları kopuyor, arabalar kırılıyor, adar çadıyor. Zavallı köylü, yağmur yağsın ister: Ekini mahsulü var... Yağmasın ister: Arabası çamura saplanır, ekini, mahsulü, buğdayı, samanı şehire, pazara götüremez... İdarecilerde Allah Korkusu Peder o gün oradaki, toplanan halka şöyle dedi: "Kardeşlerim, felâkete bakın ki, Konyalı kendisine düşen senelik altı lira yol parasını veremiyor. Veremediği için taş kırmaya mahkûm ediliyor. Taşı kırıyor. Yol kenarları, sokaklar, kırılmış taşlarla dolu... Fakat bir silindir yok ki, dökülecek taşların üzerinden geçsin de yol olsun... "Şehrin hemen yanındaki şu balçığı, şu çamuru, bir şose yapamadılar; asfalttan geçtik... Konya gibi dünkü payitaht, bugün en büyük vilayetierden biri, şehrin merkezine yalan bir bataklığa mahkum bırakılıyor. Sekiz köyün halkı, yıllardır burada ağlaşıp duruyor. "Burayı bir şose yapamayan devlet büyükleri, hükümet büyükleri, her gece ta fecre kadar âlem yapıp, içki içiyorlar. Eminim ki o içki meclislerine bir haftada sarfedilen para, bu bataklığa harcansa, bu millet bu felâketten kurtulur... idarecilerinde Allah korkusu olmayan millet, işte bu feci hâllere düşer. "Millet altı lira için taş kırmaya mahkûm, kırdığı taşlar da yol kenarlarında ziyan... Avrupa'dan içkiler gelir, ama yol yapacak bir silindir yok!... Bu cinayetieri, elbette tarih yazacak..."
Mehmet Ertuğrul Düzdağ - Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-1 - Sayfa 81

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.