../
Genç neslin en güzel hikâyeleri bunlarsa, Türk hikâyesinin, doğduğu tarihdenberi, benimsemeğe çalıştığı garb kalıbı içinde şark an'anesine sadık kalmağa devam ettiği görülür: Tam bir kompozisyon beceriksizliği içinde, hayata ve tabiata karşı kayıtsız, müşahedesiz ve tahlilsiz, gözleri dışarıya baktığı zaman bile nefsindeki hâdise âlemine dönük ve çoğu nesre çevrilmiş birer şiir gibi şahsî hassasiyet ifadelerinden ibaret, hatıra, intiba ve illüzyon hulâsaları...
/../
Bütün bu saydığım hatıra, intiba, buhran, şok anları ve tasvirler, edebiyatımızın oryantal ve santimantal an'anesini devam ettiren tarihî istidatlarıdır. Hikayecilerimizden ve romancılarımızdan beklenen şey, bu kalitelere, insan ruhunun karanlık taraflarına dalabilecek birer tahlil huzmesi katabilmeleridir.
Sanat-Edebiyat-Tenkit -
Sayfa 96
-
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.