Sekinetten çok, meskenete benzeyen bir durgunluk. Sönmüş bir yanardağ mı, herhangi bir kaya parçası mı, bilemiyorum. Ayırıcı vasfı: müeddep olmak. Özel, 12 Mart öncesinin şımartılmış bir şairi, eski bir Marksist. Marksizm’den İslamiyet’e atlamış. Entelektüel bir tecessüs mü, dar bir dünyadan müphem hudutları meçhul ufuklara taşmak ihtiyacından mı, bilmiyorum.
İbn haldun konferansımı dinlemek için Ankara’dan İstanbul’a geldi. Kısa sürdü balayımız. Bir miktar sekreterliğimi yaptı. Aliénation üzerine yazıları çıkıyordu. Spekülasyonlarına muhteva kazandırmak için Calvez’vi okuttum. Anlamıyordu. Hayli tercümeler yaptım. Tape edecekti, isteksizliği yüzünden Calvez’yi bıraktık. Belki daha cazip gelir diye Lamennais’yi çıkardım sahneye. İki üç seans dayandı. Aramızda buzlar vardı. Eski şair, mutlak hakikati bulmuştu. Ben, arayış içinde idim. bununla beraber oldukça müsamahakâr davrandı. Yeni devir’de iki yazısına konu oldum. Sonra, geldiği gibi kayboldu. Hayal kırıklığına mı uğramıştı, bilmiyorum.
Siyasal bilgilerden dil-tarih’in Fransız filolojisi bölümüne geçen Özel, her iki dünyaya da yabancı kalmıştı. Bir zaman aynı otobüste yolculuk ettik. Tanışmak için ciddi bir emek harcadığımızı söyleyemem. Sonra Yeni Devir’den ayrıldı, üç beş arkadaşı ile Yeryüzü yayınlarını kurdular. Şimdi devlet Konservatuarı’nda Fransızca hocalığı yapıyormuş. Rimbaud’umuzu nasıl bir istikbal bekliyor, kestiremem. Türkçesi cılız, bodur ve musikisiz. Fransızcayı ancak tefeül yolu ile sökmektedir. Sol, Nazım’a rakip diye alkışladığı Eskişehir’in bu kabiliyetli delikanlısını çoktan unuttu. Sağ, hiçbir zaman benimsemedi. Bu sağır kubbelerde hoş bir seda bırakabilecek mi? wait and see.
Jurnal 1 -
Sayfa 300
-