Yazarı
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
1216
Baskı Tarihi
2010
ISBN
9786353359000
Basım Yeri
Ankara
Mütercimi
Prof.Dr. Abdulbaki Güneş ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yolcu
Kur’an’ın Doğru Anlaşılmasında Bir Masaüstü Kaynağı
el-MÜFREDÂT
Muharrem BAYKUL
Yüzlerce yıl önce yazılmış eserleri okurken ister istemez kelimelerin ve kavramların bugünkü kullanımları ve anlamları belirir zihnimizde. Oysa yazarın maksadını anlamak için bugünkü kullanımlarından ziyade metnin inşa edildiği kullanımları ve anlamı bilmek daha önemlidir.
Kur'an söz konusu olduğunda birçok kelime ve kavramın, bugün Kur'an'daki kullanımından daha farklı kullanımlarının cari olduğu açıktır. Bazı kavramlar anlam daralmasına uğrarken, bazıları anlam genişlemesine uğramış, bazıları ise farklı anlamlar kazanmıştır. Buna bir de bazı kelimelerin Kur'an'ın değişik yerlerinde değişik anlamlarda kullanıldığını da eklemek gerekir.
Kur'an'ın doğru anlaşılması için ilk muhataplarının Kur'an algısı şüphesiz çok önemlidir. Hz. Peygamber’in ve ashabının anladığı biçimde Kur'an'ı anlamak, bugün birçok sorunu aşmamıza yardımcı olacağı gibi Kur'an'ın sağlıklı bir biçimde amele dönüşmesine de katkı sağlayacaktır.
Kelimelerin, kavramların zaman içinde geçirdiği değişimi düşündüğümüzde ilk dönemlerde yapılmış kavram çalışmalarının kıymeti kendiliğinden anlaşılır. İlk dönem kavram çalışmalarından biri de şüphesiz Râğıb el-İsfahanî’nin kaleme aldığı el-Müfredât adlı eseridir.
Prof.Dr. Abdulbaki Güneş ve Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yolcu tarafından tercüme edilip Çıra Yayınlarınca yayımlanan eserin gözden geçirilmiş ikinci baskısı yapılan nushasını siz okuyucularımız için tanıtmayı uygun gördük.
Kitab’ın önsözünde mütercimlerin yaptığı bazı hatırlatmalar okuyucuya bir yol haritası çiziyor.
Müfredât’ın bu güne kadar pek çok baskısı yapılmış ancak bunların hiçbiri hata, tashih ve tahriflerden kurtulabilmiş değildir. Kimilerinde Râğıb’ın kullandığı bazı şiirleri, kimilerinde bazı âyetler, kimilerinde ise bazı kavramlar eksik kalmıştır. Bu çevirede tahkikini Adnân Safvân Dâvûdî’nin yaptığı Dâru’l-Kalem, Dimaşk – ed-Dâru’ş-Şâmiye, Beyrut 1992’de çıkan birinci baskısı ile 2002’de yayınlanan üçüncü baskısı esas alınmıştır. Bu baskıda sözü edilen kusurlardan herhangi birinin bulunmaması için özel bir gaye sarf edilmiştir.
Müellif, Kur’an’ın kıraat farklarına değindiğinde bu kıraatlerin sahih ve şaz olanları dipnotlarda açıklanmıştır. Râğıb’ın kullandığı şiirlerin, geçtikleri dil kitaplarındaki yerlerine işaret edilmiştir.
Mütercimlerin metne azami derecede bağlı kalmakla beraber, her dilin kendine özgü bir anlatım biçiminin ve mantık bakış açısının olmasından dolayı, çeviriyi daha anlaşılır kılmak için kimi metinde fedakârlık ettiklerini ve bu baskıda metni tahkik eden Adnân Safvan Dâvûdî’nin eklediği dipnotların tümünü değil, manaya katkısı olan ve yerinde bulduklarını çevirdiklerini ifade etmeleri dikkate değer bir yaklaşımı oluşturuyor.
Râğıb el-İsfahanî hicri dördüncü asırda yaşamış, özellikle “el-İsfahânî” lakabıyla şöhret kazanmış ve pek çok eserler yazmıştır. Bu asır, ilim inkişafın (bilimsel gelişmenin), kalkınma ve yükselmenin en parlak olduğu dönemlerden biridir. Müellifin değişik konu başlıklarında birçok eseri mevcuttur. Mütercimler kısa tanıtımlarla da olsa Râğıb’ın 23 başlıca eserine bu bölümde yer vermişlerdir.
el-İsfahanî belli başlı hususiyetleri noktasında, tevazuu ve içine kapanmayı tercih eder, şöhretten ve el üstünde tutulmaktan hoşlanmazdı. “Ben kendimi övmekten ve nefsimi tezkiye etmekten Allah’a sığınırım” derdi.
Râğıb’ın Akidesi konusunda üç görüş ileri sürülmüştür. Bunların kimileri göre Mutezile, kimilerine göre Şia ve kimilerine göre ise Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesine mensûptur. Mütercimlerin kanaati ise tartışma götürmeyen doğru görüşün Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olduğudur. Bu sonuca el-Müfredât kitabında Mutezile’ye yönelttiği tenkitlerden ve Hz. Ali’den çokça nakil yapmasından dolayı Şia itikadından olduğu söylenmişse de bunun yeterli bir delil olamıyacağıdır. Çünkü Âl-i Beytin sevgisine ilişkin sahih haberler vardır. Bu nedenle insan, onları sevmek ve sözlerini nakletmekle Şîa’dan sayılmaz denerek Kitâbu’l-İ’tikâd kitabının 54. sayfasına verilen dipnotla da Şia’dan olmadığına dair kesin bir kanaat okuyucuya sunulmaktadır. Fakat o dönemde bu görüşlerin bu kadar keskin tartışmasız ayrıştığı kanaatinde olmadığımı ifade etmeliyim.
Râğıb’ın fıkhî mezhebi hususunda kitaplarının incelenmesinden anlaşılan odur ki, fıkhın furûâtla ilgili konularında kimseyi taklit etmemiştir; kendisi bu konuda müctehit konumundadır. Kitaplarında yeri geldiğinde fakihlerin görüşlerini kaydettikten sonra bazen bir mezhebinkini, bazen de başka mezhebinkini kabul etmektedir; bu da onun belli bir mezhebe bağlı olmadığını göstermektedir. Mütercimlerin bu tespitleri yukarıda taştışmasız Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olması tesbitiyle çelişki arz etmektedir.
Râğıb’ın şiirle olan ilgisine dair herhangi bir kayda raslanmamıştır. Birkaç beyit dışında kendisine izafe edilen şiir de olmadığı söylenmektedir.
Râğıb el-İsfahani hayatında birçok zorluklarla karşılaşmış, dönemin veziri ile bir görüşme esnasında ihtilafa düşmüş bu durum onun göz hapsinde tutulmasına yol açmıştır. Kendisinin ifadesiyle; “Bu bir kalp halveti değil, bir göz halvetidir; ihtiyari değil, ıztırarîdir; hatta zor ve baskı ile gerçekleşmiş bir inzivadır” der.
Râğıb’ın adı, akidesi, fıkıh mezhebi ve çağı hakkında ihtilaf edildiği gibi, vefat tarihinde de ihtilâf edilmiştir. Bu hususda Suyûtî, beşinci asrın başlarında; Zehebî, onu kırk ikinci tabakadan saymıştır ki, bu kesimin vefatları 440 ile 470 arasında değişmektedir. Bu hususta değişik görüşler de mevcuttur. Mütercimlere göre sağlıklı bir tercih yapmak zor olsa da, vefat tarihinin yaklaşık 425 olduğu söylenebilir.
Müfretadât’da mükemmel bir metod, üstün bir uslup kullanılmıştır. Derin ve geniş bir ilmi vukufiyete dayanarak maddelerin önce hakikî manaları, ardından türetilen kelimeleri ele alınmıştır. Kendisi her kavramı işlerken önce madde ile ilgili Kur’an âyetlerini vermiş, ardından hadislere geçmiş, sonra da Arapların deyim, atasözü ve şiirlerini sıra ile vermiştir. Çoğu zaman, Kur’an’ı, Kur’an ve Sünnet ile ardından Sahâbe ve Tâbiîn görüşleriyle açıklamıştır.
Râğıb el-İsfahani eserini yazarken kendisinden önceki ulemanın eserlerinden faydalanmış, onları incelemiş, tartışmış, bazı görüşlerini-tespitlerini kabul etmiş, bazılarını ise reddetmiştir. Elimizdeki bu nushada 21 adet başlıca kaynak eser ismi verilmiştir.
el-Müfredât eserinden günümüze kadar birçok ilim adamı istifade etmiş, eserlerinde kaynak olarak göstermişlerdir. Zemahşeri O’nun metodunu izleyenlerin başında sayılabilir.
İnsan ilim ve marifet konusunda ne kadar derinleşirse derinleşsin, bütün ilimleri elde etmesi mümkün değildir; o her beşeriyet ve insaniyet hududunda kalacaktır. Râğıb, ilmin deryalarına dalmış, oradan Müfredât gibi inciler çıkarmış, kendisi onca derin ilmine ve değerli edebiyatına rağmen kimi kusurlardan kurtulamadığını ifade eden mütercimler kendilerince gördükleri bu kusurları da maddeler halinde ele almışlar. Bu baskıda esas alınan nushalar, tashih esnasında başvurulan matbu nüshalar da maddeler halinde okuyucuyla paylaşılıyor.
Râğıb el-İsfahani’nin el-Müfredât eserine yazdığı mukaddimesinde yaptığı bir tespitle yazımızı nihayete erdirelim.
“Kur’an ilimlerinin en çok gerekli olanı lafza ilişkin ilimlerdir. Kavramların gerçek anlamlarını incelemek de lafza ilişkin ilimlerdendir. Kur’an’ın manalarını anlamak isteyenler için Kur’an kavramlarının anlamlarını öğrenmek, ilk yardımcı unsurdur. Bunlar tıpkı bir bina yapmak isteyenin öncelikle ilk kullanacağı malzemeler arasında yeralan kerpiçleri temin etmesine benzemektedir.
Râğıb el-İsfahanî hicri dördüncü asırda yaşamış, özellikle “el-İsfahânî” lakabıyla şöhret kazanmış ve pek çok eserler yazmıştır. Bu asır, ilim inkişafın (bilimsel gelişmenin), kalkınma ve yükselmenin en parlak olduğu dönemlerden biridir
Müfretadât’da mükemmel bir metod, üstün bir uslup kullanılmıştır. Derin ve geniş bir ilmi vukufiyete dayanarak maddelerin önce hakikî manaları, ardından türetilen kelimeleri ele alınmıştır.
Kur’an’ın manalarını anlamak isteyenler için Kur’an kavramlarının anlamlarını öğrenmek, ilk yardımcı unsurdur. Bunlar tıpkı bir bina yapmak isteyenin öncelikle ilk kullanacağı malzemeler arasında yeralan kerpiçleri temin etmesine benzemektedir.