Ey esir kuş!
Uzak bağlarda ötüyorsun.
Kıştır...
Kafeste okuduğun hüzünlü sesini, gökleri karartan çirkin ve mutlu kargaların kulakları tırmalayan çığlıkları arasından duyuyorum ve sen de uzaklarda okuduğum hüzünlü nağmelerimi duyuyorsun. Sen de biliyorsun ki kış ordusunun at nalları altında solan, donmuş ve sessiz harabelerine ölüm kâfuru dökülen ve binlerce mutsuz goncanın ruhsuz bedeni beyaz kefenlerle örtülen bu bağda, senin gibi olan bir kuş, uzaklardaki bir bağda sürekli şarkı okuyor.
Görüyorum, onun hüzünlü sesiyle başını kanatlarından çıkarmış, dudaklarını şevkle açmış, kafesinin tavanından uçarak havalanmış, ince ve küçük pençelerinle tavanın demir parmaklıklarına tutunmuş, büyük bir zorlukla kafesin tavanına asılmış, onun her nağmesini duyduğunda sabırsızca kapıya doğru koşuyorsun. Göğsünle kapıyı dövüyor, tavana uçuyor, sabırsızlanıyor, inliyor, ağlıyorsun. Bu kış vurmuş çöllerde gördüğün bu yalnız kuşu yanına çağırıyor, sürekli davet ederek, şaşkın gözlerin kafesinde, demir parmaklıkların arasından, çölün korkunç, soğuk, sisli, kış havasını arıyor, sisli havanın karanlık derinliklerinden sana doğru uçan o kuşu görmek istiyor; ama göremiyorsun. Bu dert ve beklenti senin yaralı ruhuna acımasızca eziyet ediyor. Bu duyduğum o kuşun feryadı değil midir? Gökleri çirkin ve mutlu kargaların kanatlarının gölgesiyle kararmış, tabanını soğuk ve ağır kış karlarının örttüüğü, uğursuz karga ve baykuş seslerinden başka hiçbir sesin duyulmadığı bu solgun bahçelerde birbirini kaybeden iki yalnız kuşun birbirinin gamlı sesinin görülmeyen yolunu tutup kararsızca ve iştiyakla uçarak birbirini görmeleri gerekmez mi? Neden soğuktan, bulanıklıktan, yeşilliklerin solmuşluğundan ve çeşmelerin bitkinliğinden mutlu olan bu kargalar bir arada oluyor ve yalnızlık hüznünü taşımıyorlar? Neden bulut, soğukluk, çirkinlik ve viranlıktan başka bir şey düşünmeyen bir kemik parçası, bir ceviz ve çamaşır leğeninin pis sabunundan başka bir ihtiyacı olmayanlar bir arada oluyor, birlikte uçuyor ve ötüyorlar da bu kış dünyasının kendini garip gören, şehir ve baharımsı diyarını uzak bulan ve kışın soğuk ve uğursuz gurbetinde kendisiyle aynı kaderi paylaşan bir kuşa ulaşmaktan başka bir arzu duymayan kuşlar neden yalnız kalsın? Neden kendi baharından uzaklaşan, kış diyarında esir düşen ve şimdi birbirinin nağmesini duyan kuşlar, şimdi birbirine uçmasın, birbirini bulmasın, karlı rüzgarların kırbaçlarından dolayı soğuğun yakıcılığından başlarını birbirinin kanadının altına koymasın; siyah, uğursuz ve çirkin kargalardan başka bir şey görmeyen gözleri birbirine bakmasın; ırkdaş ve akrabanın tanıdık yüzünden başka bir şeyi görmesin ve kendi dert ortağının nağmeleriyle asla görmedikleri, ama hasretini duydukları bahar hatıralarının şarkılarıyla havayı dolduran kargaların çirkin sesini ve kışın acı ve tatsız tadını unutsunlar? Ama...
Ey esir kuş!
Uzak bağlarda ötüyorsun.
Kıştır...
Yalnızlık Sözleri I -
Sayfa 325
-
Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
560
Baskı Tarihi
Mart 2010
ISBN
978-975-6004-88-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Okan Sevinç
Orijinal Adı
Gofteguhayı Tenhayi
Benim hamurumu felsefe, hikmet ve irfanla yoğurmuşlar. Hikmet, bende sonradan kazanılmış veya hafızada biriktirilmiş bir ilim değildir. Bilâkis o benim özüme aittir, benim sıfatımdır. Ağırlık, içgüdü ve vücut ısısı gibi sıfat ve durumlara sahip bir varlık olduğum gibi, hikmet ve felsefeye de sahip olan bir varlığım ben. Harcımda, ruhumun özünde, hatta dostlarımdan birinin şakayla dediği gibi, görünüşümde, bedenimde, davranışımda, sözümde ve sessizliğimde hep felsefe vardır.