Bir felsefi tutum olarak anarşiyle tanıştığımda, gerçek anarşistlerin hep, içte, derinliklerde karışıklığa yol açan düzen fikrine karşı, yerleşim, egemen ve yaygın olana yönelik bir karşı müdahale olduğunu farkettim.
Felsefi anarşist, insanın içindeki anarşiye karşı bir tedbir yolunu seçiyordu demek ki... Her türden gayr-i insani ve gayr-i ahlaki otoriteye karşı çıkarak şöyle diyordu bir bakıma: "sen bana dayatamazsın. Sen egemen ve yaygın olanın her zaman doğru olduğuna beni inandırmazsın. Bu da bir önermedir ve yanlışlanabilir, yanlışlanmalıdır."
Öyle ya, "mutlak"ın benimsenmediği yerde, her şey göreceli hale gelir ve kendi yorumunu mutlaklaştıranher muktedir de, kendisini "tanrılaştırır". İşte orada felsefi anarşist belirir ve ona haddini bildrmek üzere, yerleşik ve yaygın olana karşı savaş açar.
Sessizlik Diyarı -
Sayfa 152
-
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
256
Baskı Tarihi
Eylül 2008
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Çünkü sen Süleyman'ı görmedin/ Kuşların dilini nereden bileceksin?" diyen Sühreverdi'nin, "konuşan yalnız Hakikat'tir" diyen Bediüzzaman'ın, "ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık" diyen İbn Arabi'nin, "üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşluğum/ benim sarhoşluğumun sonu yok" diyen Mevlana'nın, "mantıku't-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz" diyen Niyazi Mısri'nin, "teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor" diyen Tarkovski'nin, "düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük eng