Modernleşme

Geliştirdiğimiz pek çok tavrın arka planında modern tarza duyduğumuz güvenin gizli itibarı cesametini hissettiriyor.Geleneksel hayata dair özlemlerimizi modernliğin araçlarını ya da tanımlarını de forme ederek, varolma karakterini (ontolojik yapısını)ifsad ederek tatmin edebiliyoruz. Geçmişte (geleneğe), modern hayat içinde değer biçiyoruz.Gelenek (geçmiş) hayatımıza subjektif bir motif olarak katılsın isteriz.Banliyöde edindiğimiz ev (villa), geleneğe yakınlaşma kararımızın ifadesi olmaktan ziyade modern tasarıma aidiyet hevesinin ürünüdür.Orada hiçbir zaman geleneğe ait yaşama biçimi gerçekleştiremeyeceğiz.Beslediğimiz tavuklar, yetiştirdiğimiz ağaçlar , başka insanların kayıtsızlığı/katılımsızlığı neticesi bir sahrada vaha olmanın ötesinde mana arzetmeyecek.Moderne karşı duruş içi boşalmış gelenek kavramının tanımlamalarıyla yapılıyor.Denize Haşema donlarıyla girmek, hamburger yerine lahmacun ve ayranı tercih etmek, ikame edildikleri asılları kadar modern kültüre aittirler.Modern alan:bilinç altımızdaki geleneğe yaşam alanı açtıkça, geleneği savundukça modernleşebiliyoruz.Haremlik selamlık konusunda duyarlı yani ittika eden bir kul olmaya niyetliyseniz;kitle ulaşım araçlarını değil, özel otoyu tercih edeceğiniz açıktır.Tabii olarak bu okumada dindarlaşma (dikkat, din demiyorum) modernleşmedir.Dıştan verili olmaması nedeniyle dindarlıkla gelen modernleşme, bireye seküler kültür alanına taşındığı hissini vermez.Bizler dindarane yaşantının gereklerini eda ederken; denize girerken tatil/turizm, lahmacun yerken fast-food, otomobil kullanırken bireycilik/çekirdek aile ve teknoloji değerleri duvarlarını yükseltmiş oluyor
Haluk Burhan - Ahlak Ayaklanması - Sayfa 155

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
192
ISBN
9753521073
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Pınar
Muhammed (asv) akideleri arı insanların ahlaklı olabileceğini ve ahlaken temiz insanların akideleri taşıyabileceğini düşünmekteydi. O (asv) 'ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş' bir peygamberdi. Bu nedenle putlara tapan bir erdemle, ahlaki umdeleri bilmeyen bir tevhidin toplumsal başarılarına inanmıyordu. Nitekim Abdülmuttalib ve Ebu Talib birincilere örnekti, onlarla hısımdı; hanifler de ikinciye örnekti onlarla tanıştı (Varaka gibi). Nübüvvet akide ile ahlakın kavuşmasına ve en az bir insanda temsil edilmesine yönelmişti. İlahi irade ahlakın akideye rücu etmesini dilemekteydi.