Neden Altını Çizdim?
Bir anda gözde canlanıveren bir sahne!...
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Mustafa Kemal'in padişah tarafından Anadolu'ya gönderilmesi hadisesine dair hatıralarını da şöyle anlatmıştı:
Padişahın Mustafa Kemal Paşa'yı Anadolu'ya göndereceğini kestirince, bir din borcu olarak, kendisiyle görüşmek ve buna mani olmak istedim. Çünkü endişelerim vardı. O ana kadar elde ettiğim bilgiler de bu endişelerimi kuvvetlendiriyordu. Miralay Sadık Sabri Bey'in ve arkadaşlarının tahkikatı da bu yöndeydi. Beni ikaz etmişlerdi.
"Padişahım, eğer bu iş için muhakkak bir paşa gönderilecekse, karar verdiyseniz, başka bir paşa bulalım." demek istedim.
../..
Sonra meseleyi padişaha açtım. Bahse girdik. Söz uzadı. Yemek vakti geldi. Saray âdeti üzere yemek yedik. Çay geldi, içtik. Yatsı oldu. Namazı kıldık.
Padişah, devamlı şöyle diyordu:
"Efendi hazretleri, vaziyet belli; ben vatanımı kurtarmak istiyorum; ne pahasına olursa olsun, vatanımın kurtulmasını istiyorum. Efendi hazretleri, anlaşılıyor ki siz, saltanatımın tehlikeye düşeceğinden korkuyorsunuz. Onu korumamı istiyorsunuz..." Bunun üzerine:
"Efendim, benim endişem, sizin saltanatınız için değildir. Bugün saltanatınızın temsil ettiği dinimiz içindir. Bendeniz, din gider diye korkuyorum. Saltanat giderse, yerine bir saltanat daha bulunur. Fakat din giderse, yerine bir din daha gelemez. Benim korktuğum budur.
"Eğer mutlaka, bir zat, bir asker gönderilecekse, başka birini araştıralım. Bana da bir söz hakkı tanıyın. Siz bu dinin halifesi, ben de şeyhülislamıyım. Din cihetinden sizin kadar ben de mes'ulüm.." filân dedim.
Baktım, padişahın Mustafa Kemal'e tam itimadı var. Bana:
"Yanlış anlıyorsunuz suizan ediyorsunuz, benim onunla teşrik-i mesaim oldu. Fikrine, zihnine, zekâsına güveniyorum. Efendim, orduda bizi anlayan, memleketin dertlerini bilen insan... Âteşin bir zekâ, âteşin bir zekâ..."
Baktım, Padişah durmadan böyle diyor, "âteşin bir zêka..." Anladım ki artık son sözü söyleyip konuşmayı bitirmek lazım.
"Efendim, dedim; malûmunuz, Resul-i Ekrem, sallalahü aleyhi ve sellem efendimizin..."
Ben söze böyle başlayınca, Nebiyy-i Zîşâ'ın adı geçer geçmez, adamcağızın gözlerine yaşlar doldu... Devam ettim:
"... Aleyhisselatü vesselam efendimizin veda hutbesindeki son sözleri malûmunuzdur. Ben de onun: Allah'ım tebliğ ediyorum, ruhumun feryadını, imanımın sesini insanlığa tebliğ ediyorum, dediği gibi, vazifemi yapıyorum.
"Padişahım, son söyleyeceğim söz budur: İslamiyet'i müdafaa ve himaye edemeyecek bir iktidar, bir saltanat gitse; yerine yeni bir saltanat, bir iktidar konur. Fakat din giderse, yerine yeni bir din gelmez, padişahım! Benim korktuğum dindir..."
Padişah, bu sözlerim üzerine, müteessir oldu:
"Evet gayemiz bir ama görüş ayrılıklarımız var." dedi ve Ziya Paşa'nın:
"Herkesin maksudu bir amma rivayet muhtelif" mısraını okudu... O sırada baktım horozlar ötüyordu. Vakit çok geç olmuştu, ayrıldık...
Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-2 -
Sayfa 57
-
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN
Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228
Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.