Nebevi yönetimle saltanat çelişir

Neden Altını Çizdim?
Herşey güzel de, bu satırlar sanki "nebevi yönetimin" nasıl olması gerektiği konusunda mutlak bir ittifak varmış gibi yazılmış. İşin içine içtihadlar girince bu sefer İran'da olduğu gibi "din adamlarının" saltanatı başlamış olmayacak mı?
Dini saltanatlarına aracı kılmak için önce siyaseti dinden ayırdılar. Ardından dinsiz kalan siyasetin eline dini teslim ettiler. Buna da halkın gözünü boyamak için ihtiyaç duydular. İşte lâik anlayış saltanatın en büyük dayanağı olarak böyle ortaya çıktı. Çünkü nebevi yönetimle saltanat çelişiyordu. Nebevi yönetim hukuk devletiydi. Hukukun üstünlüğüne dayanıyordu. Bu hukuk elbette kaynağı ilâhî olan İslâm hukukuydu; yani İslâmdı. Bu hukukun üstün olduğu bir yerde saltanat mümkün değil yaşayamazdı. İslâm hukuku yaşamasına izin vermezdi. Hukukun ruhuna aykırıydı. Yapısı gereği İslâm hukuku kendi üzerinde bir otorite tanımaya müsait değildi. Bu ister fert, ister aile, isterse bir grup veya zümre olsun. Hukuku uygulayanların bizzat kendileri de hukuka karşı sorumluydu ve o hukuk, karşısında herkesi eşit görmek istiyordu. Ferdin, grubun, zümrenin, sınıfın hakları tanzim ve tespit edilmişti bu hukukta. Ferdin topluma zulmünü onaylamadığı gibi toplumun ferde tahakkümüne de imkân vermezdi. Bir yönetimin saltanat olması için adının illâ da padişahlık, krallık, meliklik olması gerekmemekteydi. Bu pekala kendisini çoğulcu diye niteleyen günümüz demokrasileri için de geçerliydi. Hatta adı krallık olduğu hâlde tarihte adalete ve hukukun üstünlüğüne dayanan yönetimler (Davud ve Süleyman (a)'ın yönetimleri) olduğu gibi, adı demokrasi olduğu hâlde zümre ya da meclis saltanatına dayanan rejimler de vardı. Adı ister monarşi, ister oligarşi, ister demokrasi, ne olursa olsun saltanat bir imtiyaz rejimiydi. Muhakkak bir imtiyazlı zümre ortaya çıkarıyordu. Devlet pastasının kaymağını ya bir fert, ya bir aile, ya bir meclis, ya da bir sınıf ve zümre yemek istiyordu. İşte bu noktada İslâm hukukunu karşılarında buluyorlardı. Nebevi yönetim buna izin vermiyordu. Çünkü başta İslâm hukuku, devletin pastalaşmasını hoş görmüyordu. İslâm'ın reddettiği iki anlayış bu noktada işbirliği yaptı: Saltanat ve dünyevîleşme. Nebevi yönetimi ortak düşman ilân ettiler. İkisi işbirliği yaparak ona yüklendiler.
Mustafa İslamoğlu - İmamlar ve Sultanlar - Sayfa 24

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
248
Baskı Tarihi
Temmuz 2009
Yazılış Tarihi
1990
ISBN
978-975-550-004-9
Baskı Sayısı
17. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Düşün Yayıncılık
İnsanlar "kuru et yiyen bir kadının oğlu" olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir "Peygamber" tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Yani insanlar "bir kul gibi yeyip bir kul gibi yaşayan" bir peygambere inanmak yerine, tasavvurlarında kayser ve kisra´ya benzettikleri bir peygambere inanmayı yeğliyorlardı. Özetle insanlar "bir kul gibi yaşamak"tan daha çok "kayser ve kisra gibi yaşamaya" taliptiler.