Su.

Bu kelimelerle ne yapabilirim? Göğün bütün katlarına çıktım, hiç bulamadım. Gaybın bütün denizlerini geçtim, her birinden bir avuç aldım. Adn cennetinin bütün pınarlarına eğilip hepsinden bir yudum içtim. Yüzümü bütün melekût yağmurlarına tuttum ve yağmur damlalarından tattım. Maveranın uçsuz bucaksız dağlarının kalbine ve ovalarının göğsüne dağılmış billur göllerin suyundan tattım, fakat birinin berraklığını görüp birinin lezzetini tadınca daha berrak ve daha lezzetlisini bulmak ümidiyle bir başkasına doğru seğirttim. Görkemli melekut sabahının cana can katan nefesinde, cennet nilüferleri üzerinde mutluluk ve dolgunluktan titreyen iri ve berrak çiy tanelerini arayıp sınayan dudaklarımla çalıyordun; çiğerlerim doluyordu, içim okşanıyordu fakat gönlüm bir bahane bulup razı olmuyordu ve kadehim yine boş kalıyordu.(...) Yenilgi boğazımı öyle yakıyor, kalbimi öyle paramparça ediyor ki kendimi öldürülüş işkencesi altında açıkça, bütün ruhumla, bütün bilincimle hissediyordum; fakat daha ölüm kavramını tanımayışım "geçer"i bilmeyişim yüzünden, böylesi musibetlerde teselli olabilecek ümitten de mahrumdum. Buysa benim ıstırabımı çetin ve ebedi kılmıştı.
Ali Şeriati - Çöle İniş (Hubut - Kevir) - Sayfa 43

Türü
Diğer
Sayfa Sayısı
527
Baskı Tarihi
Eylül 2010
ISBN
978-605-5482-00-8
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
Ankara 2010
Yayın Evi
FECR YAYINEVİ
Mütercimi
Prof.Dr.Hicabi Kırlangıç - Prof.Dr.Derya Örs
Orijinal Adı
Hubut der Kevir
Birden elindeki elmayı uzattı ve gözleriyle benden onu dişlememi istedi. Fakat ben dudaklarımı daha sıkı kapattım. Yüreğimdeki dilsiz bir duygu diyordu ki an, büyük bir inkılâp anıdır. Bütün varlık olduğu yerde durmuş heyecanla bekliyordu. O, bir isyan alevi gibi karşımda dalgalanıyor ve sabırsız yakıyordu beni. Bense kalbinde korkunç bir volkanın patlamak için sabırsızlandığı dağ zirvesinin sakinliğine sahiptim. O her an daha kararlı ve saldırgan, ben her an daha tereddütlü ve ezgin. Günah duygusu.