Hüküm veremediğimiz veya hüküm vermek istemediğimiz her meseleyi tarihe havale deriz. Eminim ki, şu cümleler, dünyanın hiç bir dilinde bizde olduğu kadar çok kullanılmamıştır:
"Tarihe bırakalım, son hükmü o verecek."
Tarih hüküm vermez. Hâdiseleri ve onlar hakkında verilen hükümleri tarafsızca kaydeder. Mânâlar ve sebepler üzerinde duran tarih değil, tarih felsefesidir. O da her hâdise ve her şahıs hakkında ayrı hüküm vermez, hâdiselerin sebeplilik silsilesinden çıkan mânâyı, hattâ böyle bir mânâ olup olmadığını araştırır.
Bizim tarihlerimizin çoğu objektiflikten mahrumdur ve hemen hepsi metodsuzdur. Yanlış, hattâ ters hükümlerle doludur. Akıllıya deli, câhile âlim, palavracıya inkılâpçı, korkağa kahraman, hilekâra dâhî dediği çoktur. Bizim tarihlerim z tarihçilerin görüşünü, mizacını, tercihini ifade eder. Oysa ki tarihin kendine hâs görüşü yoktur. O, çeşitli görüşleri kaydeder.
Biz, Noel Baba gibi hayalî bir Tarih Baba tasarlarız. Uzun beyaz sakalı vardır. Allah gibi en yüksek akıl, peygamber gibi ebedî gerçeklerin sözcüsü, mukaddes kitap gibi bu sözlerin kitabıdır. Tenkidini beceremediğimiz veya tenkidinden kaçtığımız her hâdise ve her şahıs için sözü ona bırakırız.
Çünkü bizde metodlu tenkid yoktur. Taraf müdafaası vardır. Ya tuttuğumuz tarafı müdafaa ederiz veya karşı tarafı yerin dibine geçiririz. Başımız sıkışınca da "Söz tarihindir" deriz.
Tarih hüküm verecekse, tenkide ne lüzum var?
Tenkid hakemse tarih nedir?
Tarih tenkidin verdiği hükümleri bozan veya doğrulayan bir temyiz mahkemesi değildir. Çünkü tenkid gibi tarih de insanın kaleminden çıkar. Eğer tarih tarafsızsa birbirine zıt tenkid hükümlerini tarafsızca kaydetmek ve gelecek nesillere intikal ettirmek zorundadır.
Mübalâğalı bile olsa, şöyle bir kestirme hükümle bu acı mevzuu bağlayabiliriz: Tenkid ve tarih anlayışımız bozuk olduğu için, bizde gerçek mânâsiyle ne tenkid vardır, ne de tarih.
Milliyet, 2 Mart 1957
Sanat-Edebiyat-Tenkit -
Sayfa 304
-
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.