Yürüyüş

Araba dolduğu için geldiğimiz o uzun yolu yaya gitmek zorundaydık. Ağustos sıcağında kaynardı yerler. Nereye bassan alev. Ama bizim ayaklarımızın altı, daha yaşımıza girmeden toprakla senlibenli olduğundan bağışıklığımız vardı. Madem ki babam, toprakla ayağımız arasına kösele denen deri parçasını koymuyordu, koyamıyordu, o zaman bu görev doğanındı. Doğa yere iyi tutunalım diye hem ayağımızı büyütmüş, hem de ayağımızla toprak arasına kalın bir deri koymuştu. Mutluluktu o yürüyüş. Adam olmamız için gerekli olan kömür arabası önde, biz iki kardeş onun ardında, geleceğinden, kışından, soğuğundan tasasız yürü Allah yürü. Hele yolda bir çeşme başında azıcık durup da, kan gibi suyundan kana kana içersen, eline yüzüne çarpıp, yüzünün karası orana burana iyice sıvarsan, iki kardeş bakıp bakıp gülerdik. Eve varınca anam kapıda karşılardı bizi: "Abovv, zil arap olmuşlar." derdi. Babam bağırırdı: "Haydin bırakın da çeneyi, kömürü boşaltın." Toz kömür bu, şayet bir yere yığmazsan uçar giderdi. Uçup gittiği birşey değil, sonra mahallenin yüksek pencerelerinden başlar uzanır, bağırıp çağırırlardı: "Tüllerimizi yeni yıkamıştık." "Rezil ettiniz odamızı" "Bu kömür buluşu da nerden çıktı.."
Muzaffer İzgü - Ekmek Parası - Sayfa 8

Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
ISBN
975-494-338-9
Baskı Sayısı
0. Baskı
Yayın Evi
Bilgi yayınevi