.... Hayır, kötü bir zamanda dünyaya gelmişiz, bedeninin ortasında altı yıllık gençliği söküp alınan birinin derdine hiçbir doktor çare bulamaz. Kaybettiklerimi kim geri verir ki? Devlet mi? O en büyük dolandırıcı, baş hırsız o. Göstersene bana, kırk bakanlığınızın içerisinde-ki bunlar arasında adalet bakanlığı var, sosyal işler bakanlığı var, ticaret bakanlığı var- hak ve adaletle ilgilenen bir tek bakanlık var mı? Bizleri savaşa sürüklerlerken arkamızdan Radetzky Marşını çaldılar ve Tanrının bizi korumasını dilediler, şimdi ise bize başka başka marşlar çalıyorlar. Evet dostum pislik yönünden bakarsan dünya hiç de güzel görünmüyor.
Franz hala yerinde oturuyor, şaşkınlığını üzerinden atabilmiş değil henüz, karısının kızgın bakışını fark ediyor ve utana sıkıla
arkadaşını affettirmeye çalışıyor.'' Hayır, olamaz, nasıl konuşuyorsun sen böyle Ferdl, seni tanımakta güçlük çekiyorum. Siz onu orada görmeliydiniz, serseriler sürüsü arasında en dürüst olanı, en sabırlısı ve en terbiyelisiydi. Onun getirdikleri anı anımsayabiliyorum, on dokuz yaşında, zayıf bir delikanlıydı. Ötekilerin hepsi bu karmaşa sona erdiği için sevinçten çıldırırlarken, geri çekilme sırasında vagondan dışarıya çıkarıldıklarına, vatanı için çarpışamayacağına ve ölemeyeceğine üzülen yalnızca Ferdinand olmuştu; hatırlıyorum da yüzü öfkesinden nasıl da bembeyaz kesilmişti. İlk günün akşamıydı, hala anımsıyorum, böyle bir şey görmemiştik, rahip hazretlerine ve annesine veda edip doğruca cepheye, savaşmaya gelmişti, diz çöküp dua etmişti.
Birisi çıkıp da kayzer ya da orduyla ilgili bir şaka yapsa, gırtlağına sarılıp onu boğmak isterdi. Böyle biriydi o, içimizde en terbiyeli ve en dürüst olanıydı, gazetelerin yazdıklarına ve komutanlığın emirlerine son ana kadar hep inandı. Şimdi böyle konuştuğuna bakmayın siz.''
Ferdinand çatık kaşlarla bakıyor arkadaşının yüzüne: '' Biliyorum, bir okul öğrencisi gibi her şeye inanıyordum. Fakat bundan beni vazgeçiren siz oldunuz! Daha ilk günden itibaren bütün bunların bir yalan olduğunu, generallerimizin ahmak olduklarını, levazım subaylarının birer hırsız olduklarını ve her şeyi çalıp çırptıklarını, ellerini havaya kaldırmayanaların eşek olduğunu söylememiş miydiniz? Dünya sosyalizmi ve dünya devrimi hakkında konuşmalar yapan kimdi? O sendin aptal! Eline kızıl
bayrağı ilk önce alıp da subayların karargahına, onların apoletlerini sökmeye koşan kimdi? Evet, biraz anımsamaya çalış. Sovyet komiserinin yanında vali konağı hakkında büyük bir konuşma yaparak, esir düşen Avusturya askerlerinin artık kayzerin paralı askerleri olmadıklarını, aksine dünya devriminin askerleri olduklarını, kapitalist düzeni yıkmak ve yerine adalet ve düzeni sağlayacak yeni bir imparatorluk kurmak için evlerine döneceklerini kim söylemişti? Söyle bakalım, evine dönüp göbeğine ve birana kavuşunca yeni düzen kurma işi ne oldu? Sorabilir miyim sayın başsosyalist, o ünlü dünya devriminizi yaptınız mı?
Değişim Rüzgârı -
Sayfa 186
-
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
272
Baskı Tarihi
1999
ISBN
9755107974
Mütercimi
Kasım Eğit
Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda, Avusturya' nın bir köyündeki postanede memur olarak iş bulan Christine Hoflehner' in önünde, renksiz ve yoksulluk dolu bir yaşam uzanmaktadır. Ancak, Amerika'daki akrabalarından aldığı bir mektup tekdüze yaşamından çekip alıyor onu. Çalışmayı ve yoksulluğu tanımayan bir dünyada, lüks bir otelde tatil geçirmeye davet edilmektedir. Otelde önceleri soylu ve varlıklı biri sanılsa da sonradan asıl kimliği ortaya çıkar ve değişim rüzgarları Christine'yi alıp yeniden artık katlanamadığı eski tekdüze, küçük, yoksul dünyasına sürükler.