Nerede eski günler!...

Neden Altını Çizdim?
Kemai Tahir'in şu satırlarda okuyucunun önüne döktüğü kelime ve kavram zenginliği çok şaşırttı beni...
Yaşlılar, cevizin gölgesinde, suyun başına yan gelmişler, içlerini çekerek eskinin Kozpınar pazarını, yayla göçü panayırlarını ballandırmaya girişmişlerdi. -Hani eskinin Kozpınar'ı.. Burda iki döneleye mi bilirdin, birkaç çerçi ayaklanmayınca... -Vah ki, vah! Söğüt'ün yayla göçünün böyle geçe kaldığı görülmüş müydü kardaşlar?.. -Hay hay! Göçün günü bilinmeyince fukara çerçi nasıl sürüp gelsin de yükünü yıkıp dolabı bezesin!.. -Gerçek!.. Çarşı arastası gibi dükkan kuracaksa, başka!.. -Leblebi gelirdi vaktiyle buralara, katır yükleriyle, çuval çuval... Nah başparmağım gibi... Dağılırdı ağzına attın mı, un gibi... -Leblebi helvasını desene, leblebi helvasını... -Taraklı'dan tarak gelirdi, benzerini Konya Sultanı'nın hatunu hiç görmemiş... Boynuzdan, kemikten, ağaçtan taraklar ki... Vay ki ne taraklar... Hele ki şimşir taraklar... -İğnecinin ya, çeşit çeşit, boy boy iğneleri... Çuvaldızları... -Göynüklü bardak alır gelirdi ki, su sızdıran bardaklar... Burcu burcu çam kokulu... Kaşıklar ki sapının kırıldığı hiç görülmemiş... -Ya gezgin demirci abdalının kazması küreği, tırpanı, orağı, nalmıhı, sacayağı, maşası... -Kütahya'nın tın tın öten kızıl testileri, burunlu ibrikleri, cam gibi pişmiş güveçleri... -Küpleri demedin küpleri... Pekmez küpleri, kursu küpleri, şarap küpleri, demedin! -Beride, ip, urgan, kendir, sicim... Kayış sahtiyan, gön, kösele... - Bilecik'ten ipek bürümcük, Afyon'dan pamuklu, Ankara'dan sof... -Karı örtüleri, karı çemberleri... -Yamçılar, abalar, kepenekler! -Hay babam, kaputluk çuha, kolluk... Eğer, üzengi kayışı, kantarma, yular, belleme... -Hele ki çeşitli zırhlar... Kılıç işlemez, kargı delmez yaman zırhlar... -Çizme... Pabuç... Yahu buranın farkı mı vardı kardaşlar. Yellice, Uçkapılı, Göksün panayırlarından? -Evet dağı taşı tutmuş bunca abdal nic'oldu yahu? Elekçi Abdalı, Teberci Abdalı ki, çömçe, fıçı, badya, külek, matara taşırdı arabalar dolusu... -Heyvah ki görünmez olmuştur Tahtacı Abdalın hamur tahtaları, çamaşır tokaçları, tahta kürekleri, dirgenleri, boyundurukları... Hiç! -Kuyumcu Abdalı hani, ve de Cambaz Abdalı, üfürükçü, dermancı, Bilici abdalı ve de maskara Yamak Abdalı, ilahiler, Dede Korkut masalları okuyan Gurbet Abdalı..." -Ya geceleyin ateş söndürür ışık yakmaz, yazın çadır altında yatmaz Sepetçi Abdalı nerde ihvanlar? -Ve de keyfinde havasında, saz bilir, namaz bilmez, çökür sapı takıp tambura oyar, davul gerip zuma deler, çalıp söyler, içer oynar eşinir. "Dünya ateşe gitse içinde hasırımız yoktur" diye şişinir, Hasırcı Kara Çingene Abdalı hani? - Yahu, Söğütlü'de trampa edecek mal mı kaldı ki bunlar sürüp gelecek de, Kozpınar'da panayır kurup yayla göçü bekleyecek.. Harmana girdiğimiz mi var ki veresiye bıraksın harman ödemesi... Paraya geldi mi... Eyvah...
Kemal Tahir - Devlet Ana - Sayfa 437

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
651
Baskı Tarihi
Kasım 2009
Yazılış Tarihi
1968
ISBN
975-273-133-3
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İthaki
Editörü
Sevengül Sönmez