1792’de Osmanlıların askerî durumunun kötüye gitmesiyle, Rusya ve Osmanh İmparatorluğu İngiltere ile Prusya’nın arabuluculuklarını kabul etmiş ve bu da, esasen Küçük Kaynarca Barışı’nın bir teyidi olan ve ilave olarak da Rusya’ya Karadeniz kıyılarında biraz toprak kazancı sağlayan Yaş Barışı’nı getirmişti.
Barışın tamamlanmasının hemen ardından padişah, “Nizam-ı Cedid” denilen reform (ıslahat) programını başlattı.
Bu program esas olarak, merkezî devlet örgütünün gücünü hem dış düşmana (bilhassa, felaket getiren iki savaştan sonra Osmanlı gücüne karşı en büyük tehdit olarak ortaya yıkan Rusya’ya) hem de iç düşmana (yarı bağımsız ayana) karşı artırmayı hedefliyordu. Bunlar, Selim'in 18, yüzyıldaki seleflerinin başına dert olmuş sorunlardı ve onun bu sorunları çözme girişimleri de esas itibariyle geleneksel tarzdaydı: Selim suistimal ve rüşvetle mücadele ederek ve geleneksel sistemi ve böylece adaleti yeniden tesis ederek, devlet aygıtını (özellikle de orduyu ve vergi tahsilatı işini) güçlendirmeye girişti. Bütün topluluk ve bireyler yine kendi hudutları içinde kalmaya zorlanacaktı. Selim’in -bilhassa gayrimüslim reaya için- geleneksel giyimi ve bina kısıtlamalarını güçlendiren hatt-ı hümayunları onun siyasetinin bu yönünü açıkça göstermektedir.
1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)