Maruf Bey - Kuzum Şebnur, bu kız çılgın mı?
Şebnur - Ne diyorsunuz, Büyük Beyefendi, onun akıllılığına dünya hayran... Görseniz, aşağıdaki ince kileri larabotor mu, diyorlar, nedir, ecza odası yaptılar. Kaya Turgut'la içeriye kapanırlar, bir şeyler kaynatırlar, bir şeyler yakarlar, allı yeşilli dumanlar çıkar! Sonra önlerinde bir fırın var...
Maruf Bey - (keserek) Fırına da bir şey veriyorlar mı?
Şebnur - (safiyane) Bilmem ki... Beni her zaman içeriye almıyorlar, zaten alsalar da kim girer? Kükürt kokusundan burnumun direği kırılıyor.
Maruf Bey - Peki, Şebnur, Ayten böyle kimyager olacak, neydi oğlanın adı, hatırımda kalmıyor...
Şebnur - Özdemir!
Maruf Bey - Ha, Özdemir... O ne tahsil ediyor?
Şebnur - Hiç... Sultani Mektebi'ni bile bitiremedi, boş gezenin boş kalfası!
Maruf Bey - Hiçbir şey olamadı mı?
Şebnur - Oldu.
Maruf Bey - Ne?
Şebnur - Sporcu.
Maruf Bey - Anlamadım!
Şebnur - Sizin anlayacağınız; cambaz, pehlivan, yangın nöbetçisi, tulumbacı gibi bir şey!
Maruf Bey - Eyvah! Ailemizin şerefi mahvoldu desene...
Şebnur - Ben de öyle sanıyordum ama Vacit Bey memnun, "Oğlumu herkes parmakla gösteriyor!" diyor.
Maruf Bey - Vacit çıldırmış... Zaten bizim damadın zevksizliğine numune çocuklarının ismi, bunlar da nasıl isimler? Bir kere Ayten kaide itibarıyla yanlış, biri Türkçe, diğeri Farsça olan iki kelimeden tamlama yapılamaz. Özdemir'e gelince...
Şebnur - (keserek) Evvela Yakup Hoca da böyle bir şeyler derdi... Ama sonradan fikrini değiştirdi; Türkçü oldu.
Maruf Bey - Yahu bu softanın olmadığı da kalmamış! Türkçü ne demek? Anadolu'dan Türk mü getirip satıyor, ne halt ediyor? Yoğurtçu, kestaneci, helvacı gibi şimdi Lazcı, Arnavutçu, Kürtçü, falan gibi zanaatlar da mı var?
Şebnur - Ben de içinden çıkamıyorum ki a Büyük Beyefendi! Adlarını kaba Türkçe koyanlara, galiba, Türkçü diyorlar, Yakup Efendi niye ismini Tekin koydu ki...
Maruf Bey - Uğursuzun bulduğu isme de bak!
Şebnur - İsmi bir şey mi? Kendisini bir görseniz... Bari herife şapka yakışsa...
Maruf Bey - (gözlerini açarak) Şapka mı? Demek Yakup Hoca Hristiyanlaştı da... Vay kâfir vay!
Şebnur - Ne ettiğini bilmem, benim bildiğim zamaneye uydu. Hem uymasın da ne yapsın, fesle, sarıkla gezecek değil ya!
Maruf Bey - Neden gezmesin? Fesle, sarıkla gezmek ayıp mı?
Şebnur - Ayıp değil, yasak! Adamı yakaladıkları gibi karakola tıkarlar, en aşağı üç ay hapis.
Maruf Bey - (hayret içinde) Şebnur, sen de aklını kaçırdın galiba... Deli deli neler söylüyorsun?
Şebnur - A, niye deli olayım, Büyük Beyefendi, Şapka Kanunu'ndan haberiniz yok.
Maruf Bey - Şapka Kanunu mu? (hiddetle) Çık dışarı, divane! Çık diyorum sana. (gözleri döner) Karı beni çıldırtacak!
(Şebnur korkarak kaçar)
Deli -
Sayfa 16
-
Sayfa Sayısı
190
Yazılış Tarihi
1930
ISBN
978-975-10-3118-1
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Aslıhan Karay Özdaş
Bence, Refik Halit’in affı kararı üzerinde bu içli yazılarının tesiri büyük olmuştur. Atatürk’ün bunları okuyup duygulandığını yakından biliyorum. Fakat, birkaç zamandır gönlünde beslemekte olduğu bu af arzusunun nihayet kanuni bir şekilde uygulanmasına yol açan yazı –buna bir eser de diyebiliriz- öyle sanıyorum ki, Refik Halit’in Deli adlı küçük bir komedya kitabıdır.Atatürk, hiçbirimizin görmediği bilmediği bu eserciği nereden bulmuştu ve ona kim göndermişti hatırlayamıyorum.