Büyünün, 'ilkel bir bilim' olduğu görüşü de antropologlar tarafından öne sürülmüştür, Edward Tylor, bu görüşü savunanların başında gelir. Tylor'a göre, hem büyü hem de bilim nedensellik ilişkisine dayanır.
Tylor'un büyüyü, nedensellik dolayımında ilkel bir bilim saymasında, yadırganacak bir yan yoktur. Büyünün bu anlamda ilkel oluşu, bilimden farklı olarak sürekli aynı olguyu, istenen sonucu vermiyor olmasına karşın, 'neden' olarak varsayıp sınamaya devam etmesidir.
Bilineni yineleyelim: Bilimde bir olgu, varsayım (hipotez) olarak öne sürülüp sınanır, istenen sonuç alınamıyorsa, bu varsayımdan vazgeçilerek, başka bir varsayımın sınanmasına geçilir. İstenen sonuç alınıncaya kadar bu sınamaya (deneme) ve vazgeçmeye (yanılma) devam edilir.
Büyü pratiğindeyse durum böyle değildir. Sonuç alınamasa da büyücü, deyiş yerindeyse, aynı olguyu bir neden olarak kullanmaya devam eder. Evans-Pritchard, büyü pratiğinin bir olguyu, sonuç vermediği halde kullanmayı sürdürmesini, büyü yapan yaban insanın 'nesnel gerçeklik' düşüncesinden yoksun olmasına bağlar. Levy-Bruhl'e göre ise, yaban (ya da onun deyişiyle, prelojik) zihin, deneye karşı şerbetlidir (impermeable).
Wittgenstein, Tylor'un büyünün nedensellik ilişkisine dayandığı düşüncesini toptan reddeder. Ona göre, büyü bir dileğin dile getirilmesinden başka bir şey değildir.
Örneğin, tarlasından iyi ürün alınması için büyü yaptıran bir çiftçi, büyü yaptırdığı için tarlasını sulamak ya da gübrelemekten vazgeçmez. Büyü, bu anlamda bir dilektir, o kadar! Askerdeki oğlunun fotoğrafını öpen kadın, o öpücüğün oğlunun yanağında da hissedileceğini düşünmez, Wittgenstein'a göre o öpücük, kadının oğluna duyduğu özlemin ve onun sağ salim evine dönmesi dileğinin ifadesidir.
Avrupa'nın Zihin Tarihi -
Sayfa 97
-
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Sakine Korkmaz