Bediüzzaman Said Nursi

Bediüzzaman Sait Nursi, 84 yıllık yaşamı boyunca dünya tarihinde çok az kişinin dayanabileceği kadar şiddetli bir zulme sabır göstermiş, hayatının son 30 yılı hapis ve sürgünlerde geçmesine rağmen İslam'a bağlılıktan vazgeçmemiş olan çok değerli bir mümindir. Geçmiş asrın insanlarını irşat etmek ve İslam dinini insanlara tanıtmakla Allah tarafından görevlendirilmiştir. Bu nedenle kendisinin ahlakını örnek almak, hayatını öğrenmek ve öğretmek her Müslümanın üzerine düşen bir sorumluluktur. Bediüzzaman Sait Nursi 1876 yılında, Bitlis'in Hizan kazasının Nurs köyünde, Sofi Mirza Efendi ve Nuriye Hanım' dan dünyaya geldi. Henüz 6 yaşındayken ilme merak sardı ve küçük yaşta iken tahsil için ailesinden ayrıldı ve bir daha da annesini hiç görmedi. Babasını ise son defa İşkodralı Tahir Paşa'nın yanında kaldığı yıllarda görebildi. Tağ Müderrisi Molla Muhammed Emin Efendi'nin yanında tahsiline başladı. Daha sonraları 1886 yılında Hocası Seyyid Nur Muhammed Efendi eşliğinde Arabi ilminin temeli olan gramer kitapları üzerinde çalışmaya başladı. Daha sonra buradan da ayrılarak bir müddet Vastan'da kalıp Doğu Beyazıt'a geçti. Beyazıt Medresinde üç aylık bir tahsil hayatı oldu. Beyazıt Medresesinde yirmi senede ancak tahsili mümkün olan ilimleri, üç ayda tahsil ve ikmal etti. Doğu Beyazıt'tan ayrıldıktan sonra Bağdat'a geçti. Önce Bitlis'e geldi ve burada iki sene kaldı. Daha sonra 1897 yılında kendisini Vali Hasan Paşa'nın davet etmesi üzerine Van'a gitti... Bediüzzaman bilimi çok önemli görüyordu bu nedenle eğitimin Türkiye'nin sadece belirli merkezlerine bağlı kalmadan Anadolu'nun her yerine ulaşması için hayatı boyunca uğraş verdi. Sait Nursi 1907 yılında İstanbul'a geldi. Üstad'ın İstanbul'a geliş sebebi doğuda bir üniversite açılması meselesini zamanın yönetimine iletmekti. Nitekim Abdülhamit'e bir dilekçe vererek bu isteğini yazılı olarak dile getirdi. Ancak herkesin fikirlerini korkarak söylediği bu yıllarda, Bediüzzaman'ın ülkenin ilerlemesi için yaptığı bu girişimler ve çevrede etki uyandırmaya başlaması, bir kısım çevrelerin dikkatini çekti. Bunun sonucunda 1908 yılında Yıldız Askeri Mahkemesine çıkmak zorunda kaldı. Ülkenin gelişmesi ve insanların şuurlanması maksadıyla yaptığı bu girişimlerin bir başka neticesi Topbaşı Tımarhanesine gönderilmesi oldu. Ancak kendisini kontrol eden doktorlar, Üstad'dan özür dileyerek onun aklına olan hayranlıklarını dile getirdiler. Bu olaydan sonra bu sefer de 1909 yılında Üstad, ortada hiç bir sebep yokken 31 Mart isyancılarıyla birlikte İstanbul Üniversitesi'nin arkasındaki Bekir Ağa Bölüğü hapishanesine, idamlıklar koğuşuna kapatıldı. Ancak mahkeme Reisi Hurşit Paşa kendisini serbest bıraktı. Daha sonraki yıllarda Birinci Dünya savaşı çıktı. Üstad Van'da, Bitlis'de, Pasinler'de düşmana karşı savaştı. Talebeleriyle birlikte cephede vatanı müdafa ederken yaralanarak Ruslar'a esir düştü. Bu olaydan bir süre sonra Sait Nursi Rusça bilmediği halde Varşova ve Avusturya üzerinden buradan firar etti. Cesareti nedeniyle bir çok kişinin hayranlığını kazandı. 1923 yılında Van'a döndü. Burada Erek Dağı'nda yaşarken bir iftira nedeniyle jandarmalar tarafından Burdur'a götürüldü. Böylece 25 yıllık esaret dönemi başlamış oldu. Buradan Isparta ve Barla'ya nakledildi. Bu yıllardan itibaren Bediüzzaman ya çeşitli bahanelerle hapse ya da karakol karşısındaki tek kişilik kulübelerde hiçkimseyle görüştürülmeden gözetim altında yaşamaya mahkum edildi. 25 Nisan 1935 tarihinde yine her zamanki gibi ortada hiç bir sebep yokken "gizli cemiyet kurduğu ve rejim aleyhtarı olduğu" bahanesiyle askeri bir kıta Isparta'ya geldi ve Üstad'la talebelerini elleri kelepçeli bir şekilde evlerinden alarak Eskişehir'e götürdü. Yapılan mahkemeler neticesinde hiç bir hukuki delil olmadığı halde Bediüzzaman ve talebeleri mahkum edildiler. Daha sonra da Kastamonu'da gözaltında tutulmaya başladılar. Üstad burada üç ay karakolda, sekiz sene de karakolun karşısındaki bir evde göz hapsinde tutuldu. Ancak 31 Ağustos 1943 günü polis baskını yeniden tekrarlandı ve talebelerine yazdığı güzel ahlakı teşvik eden mektuplar dolayısıyla Üstad yeniden tevkif edildi. Bu sefer de Çankırı yoluyla Ankara'ya getirildi ve buradan gene 126 talebisiyle birlikte Denizli hapisanesi'ne sevkedildi. Denizli'de iki ay kaldıktan sonra Emirdağ'da kalmaya mecbur edildi. 1948 yılında Üstad buradanda talebeleriyle birlikte alındı ve Afyon hapishanesine götürüldü. 1949 yılında tahliye edildi. Bundan sonraki yıllarda çeşitli yerlerde ikamet ettikten sonra 1960 senesinde Ankara'ya geri döndü. Ankara'da şiddetli bir zatürreye yakalandı. Daha sonra Urfa İpek Palas oteline gelerek 23 Mart 1960 hayata gözlerini yumdu. Böylece İslam alemi, Allah katında onurlu ve makam sahibi bir mümin olduğunu umduğumuz çok değerli bir İslam alimini kaybetmiş oldu. http://www.gulaypinarbasi.com/islambuyukleri/saidnursi.html

Yazarın Kayıtlı Eserleri

Kaynak Adı Yayın Evi Basım Yılı Basım Yeri Baskı Adeti
Divanı-ı Harb-i Örfi 0. Baskı