Biz bilemeyiz; herhalde onda bir tecelli sezmiştir. |
Memhure istemeye istemeye civarda Saraçhanebaşı'ndaki evine gittikten sonra kalanlar küçük bir odada baş başa verdiler, birer kahve içtiler, Afitap anlattı: Neşide büsbütün dayanmış; bir daha konağa ayak basmayacağını, ısrar ederlerse anasının yanına kaçacağını söylüyormuş. Öyle şirretleşmiş ki! İlave etti:
"Bey de tutturdu; bir türlü vazgeçmiyor. Bu toy, yavan kızda ne buluyor bilmem!"
Melal epeyce ukala ve biraz da heyecanlı tavırla cevap verdi:
"Biz bilemeyiz; herhalde onda bir tecelli sezmiştir. Asıl olan Neşide'nin kendisi değildir; verdiği muhabbettir. Aşk perdede iyan olunca Hûda'dan başka ne varsa gözden nihan olur. Aşk sıfata değil, 'zat'a yetiştirir. 'Aşk ister Yaratan'a, ister yaratığa tapışın şeklinde tecelli etsin bir mabuddur' diyor Shakespeare! Fakat en güzelini Michelangelo söylemiştir: "Aşk, Allah'ın kendisine kadar yükselmesi için insana verdiği kanattır.' Fuzuli için ise, her neşenin kaynağı aşktır. Fakat Buda aşkı daha belagatle izah etmiştir: 'Kâinatta bir ruh vardır, bu da aşk olan Allah'ın ruhudur. Mesafeler, hava, okyanuslar, arz, hayvanlar ve nebatlar, yıldızlar ve rayihalar, hepsi o şekilleri alan aşktır." Biraz durdu:
"Fakat," dedi, "hazret aşkı büsbütün başka türlü anlatır; der ki: 'Aşk ideal bir nura ulaşmak ve bu nur içinde safa bulmak için ruhun pervaneleşmesidir; lamba ateşinde yanıp kavrulan pervane bir âşık değil, yolunu şaşırmış sersemdir.' ne güzel söz"
|
20 |
|
Yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi |
Önceleri sadece hoşlanıyordu, şimdi -kendisini de hayrete düşüren- bir imana da sahip olmuştu. İşin şiir, ilim, sır, sihir, muamma, bilhassa aşk ve bir nevi ince şehvet tarafı da vardı. Fakat bunlarda velev doğru, velev gerçek Bektaşi tarikatında ve tekkelerinde olduğu söylenen ve rakı ve meze sofralarında geçen yün hırka, pos bıyık ve dağınık sakal kokulu kaba ihtiraslar yoktu. Ayin yapılmıyordu; başta on iki dilimli taç, göğüste on iki köşeli "teslim taşı", Amerikan filmlerinin şark sahnelerindekini hatırlatan kıyafetler, gülünç ayinler yerine giyim kuşam modern, toplantılar ciddi ve kibardı. Bu, bir salon tekkesi ve salon kadını tarikatıydı.
Mükemmel Fransızca bilen, biraz da İngilizce anlayan Baki ile edebiyat ve sanat musahabeleri de yapılabiliyor, kibarca münakaşalar ediliyordu. Hayır, ne hususi bir ismi, ne tekkesi, ne de "gülzar merasimi"nden başka ayin ve adabı olmayan Şeyh Baki tarikatı, bir tarikat değil, bir mektepti; yeni bir tasavvuf ekolü, bir mistisizm akademisi.
|
23 |
|
Şeyh Efendinin Telkin Kuvveti |
Baki en büyük telkin kudretini kadınların birbirlerini kıskanmamaları mevzuunda göstermeye muvaffak olmuştu. Filvaki aşka bambaşka bir mana verilmesi, kutsilik izafe edilmesi, ortaya bir "Hak âşıklığı" konması işi kolaylaştırıyordu ama gözle görülmese de halden çok iyi sezilen maddi aşk izleri meydandayken değme iradesiz ve idaresiz erkek bu hünerbazlığı başaramazdı.
Zaten Baki'nin "gülzar" merasimine dahil hanımlarla olan münasebetini kötüye yormak için sağlam delil de yoktu; bu nokta müphemliğini muhafaza etmekteydi; hatta işaretler Şeyh'in lehindeydi. Onları daha ziyade Afitap ve emsali gibi basit kızlara karşı duyduğu arzunun temini için yardımcı, bilhassa gelir ve refah kaynağı olarak kullanırdı.
Nitekim şimdi de ortaya bir Neşide çıkmıştı; hanımlar, mürşitlerine hizmet hususunda çırpınıyorlardı.
|
25 |
|
Bir prototip |
Peryal'in prensesliği otomobil kazasında ölüp de kendisine hatırı sayılır bir servet bırakan kocasından gelmektedir. Bununla beraber üç nesil vezir yetiştirmiş, aslen Arnavut bir ailenin torunudur. |
26 |
|
Sünni akidelerden daha tatlı, esrarlı... |
Kocasının ölümünden sonra Prenses kendisini büsbütün dine verdi. |
27 |
|
Sublimierung |
"Aşık" demin birkaç kere inlemişti; muhakkak ki uykusunda yine Neşide ile meşguldü. |
38 |
|
Narkoza karşı koyan bünyeler gibi... |
"Tam bir cezbe ile mutlak vecde gelemiyorum; narkoza karşı koyan bünyeler gibiyim asiyim," diye çok defa hayıflanıyor ve Nakşî'nin şu mısralarını nedamet ve yeis içinde tekrarlıyordu:
Aşka ciğeri |
59 |
|
Mesutsunuz ki ruhunuzu tasfiye edecek mürşidi zamanında buldunuz. |
"Önce," dedi, "mehtabın aydınlattığı nurlu bir dış âlemde bulunuyorduk; musiki bizi daha ışıklı bir iç âleme götürdü, maneviyatımız nur içinde kaldı. |
180 |
|
Bırakalım, 'meclis-i işret'ten kâm alsın! 'ayş-ü tarab' ile sait olsun! |
"Âşık şu dakikada asıl istediği mehtaba, cemal ve muhabbete kavuşmuş olmalıdır."
Melal ciddiyetini bozmadı; tasavvuf tabirleriyle cevap
verdi:
"Kadeh şarap ile dolmuştu; bırakalım, 'meclis-i işret'ten |
181 |
|
Hatıralar, hakikatten ziyade hakikatin şiirini aksettirdikleri için hoşumuza giderler. |
"Size gençliğimin en heyecanlı, mesut bir devrini borçluyum Bersad Hanımefendi! Tanıştığım yıl tam yirmi dört yaşında idim."
"Ben de yirmisinde."
"Evet, ancak yirmisinde idiniz. |
185 |
|