Bolivya Günlüğü
Yazarı
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0
ZORUNLU BİR GİRİŞ
Fidel Castro
Gerilla yaşamı boyunca gözlemlerini bir günlüğe not etmek, Che'nin alışkanlığıydı. Sarp ve engebeli yollarda, nemli ormanlarda uzun yürüyüşlerden sonra, sırt çantalarının, silahlarının, cephanelerinin ağırlığı altında ezilen adamlar, bir dakikalık molalarda dinlenirken, ya da yorucu bir günün sonunda, kamp kurmak için yukarıdan emir aldıklarında, Che'yi (Kübalılar baştan beri ona sevecenlikle böyle diyorlardı), küçük bir cep defteri çıkarıp doktorlara özgü okunaksız yazısıyla izlenimlerini yazarken görürlerdi.
Bu notlardan kurtarabildiklerini, daha sonra Küba'daki devrimci savaşın tarihini kusursuz bir anlatımla dile getiren yazısında kullanmıştı, tümüyle devrimciydi, öğreticiydi ve insan sevgisiyle yoğrulmuştu bu notlar.
Bu notlar, aslında, yayınlanmak için kaleme alınmış değildi, bunlar mevcut durumun, olayların ve insanların değerlendirilmesinde ona veri olarak hizmet ediyordu. Hem titiz bir gözlemci, hem tahlilci, çoğu kez de ince bir mizahın biçimlendirdiği (sayfa 5) bir düşünce tarzının dile getirilişiydi. Sade bir anlatımla tutulan bu notlar bir bütün oluşturuyordu.
Bu notların, gerilla birliği liderliğinin ağır yükümlülükleri altında, bedensel gücün insanüstü bir çabayla ve kahramanca harcanışının ardından gelen ender dinlenme anlarında, çok ağır koşullar altında yürütülen bir mücadelenin başlangıç aşamasında yazıldığı unutulmamalıdır. Bu da, onun sarsılmaz iradesini ve çalışkanlığını bir kez daha kanıtlar.
Bu günlükte anlatılan olaylar ayrıntılı biçimde tahlil edildiğinde devrimci gerilla örgütünün gelişimine özgü kaçınılmaz yanlışlar, eleştiriler ve suçlamalar göndür.
Özellikle son derece olumsuz maddi koşullar içinde ve sayıca çok üstün bir düşmanla karşı karşıya bulunan gerilla ordusu çekirdeği evresinde, eleştiriler, sürekli vurgulanmalıdır, çünkü en küçük bir savsaklama, en Önemsiz görünen bir yanlış, felakete yol açabilir. Bu evrede lider, yapılandan daha fazlasını istemek zorundadır. Aynı zamanda, her olaydan, her olgudan, -bunlar anlamsız görünse bile- savaşçılarını ve yeni gerilla birliklerinin gelecekteki kadrolarını eğitmek için yararlanması gereklidir.
Gerillanın oluşum süreci, insanların bilinçlerine ve onurlarına yapılan sürekli bir çağrıdır. Che, devrimcilerin en duyarlı yanlarına seslenmeyi çok iyi bilirdi.
Che tarafından birçok kez suçlanan Marcos, gerilla ordusundan onursuzca kovulacağım duyduğunda şöyle cevap vermişti: "Beni kurşuna dizin daha iyi." Sonra da hayatını kahramanca feda etti. Önceleri güvendiği, daha sonraları şu ya da bu nedenle kınamak zorunda kaldığı adamların tümü aynı biçimde davrandılar. Lider olarak son derece kardeşçe ve insanca davranmasına karşın, gerektiğinde sertleşmeyi ve büyük taleplerde bulunmayı da çok iyi biliyordu Che. Ne var ki, özellikle ve herkesten çok kendine karşı böyleydi. Che'nin disiplini, gerilla bilincine ve kendisinin oluşturduğu güçlü örneğe dayanırdı.
Günlükte, Debray'den sık sık sözedilmektedir. Debray'e, Avrupa'da bir görev verilmişti, ama Che, için için onun gerillacılar (sayfa 6) arasında kalmasını istiyordu. Notlarda, bu devrimci yazarın tutuklanıp hapsedilmesinden Che'nin duyduğu büyük endişeyi sezebiliyoruz. Debray'le belirli bir anlaşmazlığa düşmüştü ve onun davranışları konusunda kararsızdı.
Debray'in baskı aygıtının çarklarında yaşadığı serüveni, onu tutuklayanların ve işkencecilerin karşısında gösterdiği cesareti ve kararlılığını koruduğunu, Che kuşkusuz biliyordu. Öte yandan Che, Debray'in yargılanmasının politik öneminin altını çizmiş ve 3 Ekim'de öldürülüşünden altı gün önce, son derece gergin ve hırçın olayların ortasında şu notu düşmüştü: "Debray'in, provokatör bir öğrenciyle yaptığı cesur konuşmayı dinledik." Onun, yazara ilişkin son notu bu olmuştu.
Küba devriminden ve bu devrimin gerilla hareketiyle ilişkisinden sıkça sözedildiği için, bazıları, Günlük'ü yayınlamakla, yankee emperyalistlerinin ve bunların müttefiği olan Latin Amerika oligarşilerinin eline, Küba'ya karşı abluka, tecrit ve saldırı planlan için kanıtlar verdiğimizi, onları kışkırttığımızı söyleyebilirler.
Olayları böyle değerlendirenlere, yankee emperyalizminin dünyanın neresinde olursa olsun, cinayetlerini sürdürmek için hiçbir bahaneye gerek görmediğini, çünkü ülkemizde yayınlanan ilk devrimci yasayla birlikte Küba Devrimi'ni ezme çabalarına giriştiğini anımsatmak iyi olur; bunun açık ve bilinen bir nedeni de, emperyalizmin dünya gericiliğinin jandarması, karşı devrimin sistemli kışkırtıcısı ve yeryüzünde varlığını sürdüren en gerici ve en insanlık dışı toplumsal yapıların savunucusu olmasıdır.
Devrimci hareketle dayanışma bir bahane sayılabilir, ama asla bir yankee saldırısına neden olmayacaktır: Bu bahaneyi yaratmamak için uluslararası dayanışmayı yadsımak, çağımızdaki toplumsal devrimlerin enternasyonalist kimliğine bütünüyle yabancı, gülünç bir devekuşu siyasetidir. Devrimci hareketle dayanışmadan kaçınmanın anlamı, yankee emperyalizminin eline koz vermemek değil, gerçekte emperyalizmle ve onun dünya egemenliği ve dünyayı köleleştirme siyasetiyle dayanışma içine girmektir. (sayfa 7)
Emperyalizmin ve sömürgeciliğin yüzyıllar boyunca egemenlik altına alıp sömürdüğü bütün ülkeler gibi, ekonomisi az gelişmiş, küçük bir ülke Küba. Birleşik Amerika kıyılarına uzaklığı yalnızca 90 mil ve egemenlik alanı içinde yankeelerin bir deniz üssü bulunmakta. Küba, toplumsal ve ekonomik gelişiminde sayısız engelle karşı karşıya. Devrimin zaferinden bu yana, ülkemiz, birçok tehlikeye maruz kaldı. Fakat devrimci çizgimizin sapmazlığının beraberinde getireceği güçlükler bizi sarsamayacak, emperyalizm bize boyun erdiremeyecektir.
Devrimci açıdan bakıldığında, Che'nin Bolivya Günlüğü'nün yayınlanması konusunda başka seçenek yoktur. Günlük, Barrientos'un eline geçmiş, o da birer kopyasını hemen CIA'ye, Pentagon'a ve ABD hükümetine iletmiştir. CIA'ya yakın gazeteciler, bu belgeyi, daha Bolivya'dayken ele geçirmişler ve "şimdilik" yayınlamamak üzere anlaşarak fotokopisini çıkarmışlardır.
Barrientos hükümeti ve yüksek askeri şeflerinin, bu günlüğün yayınlanmasını istememeleri için yeterli nedenleri vardı; çünkü Günlük, ordularının güçsüzlüğünü ve birkaç haftalık bir savaşta ikiyüzden fazla silahı ellerinden alan kararlı gerillacılardan oluşmuş bir grubun kendilerini yenilgiye uğrattığını açığa vurmaktaydı.
Bunun dışında Che, Barrientos rejimini öylesine gerçeğe uygun sözlerle anlatır ki, artık bunu tarihten söküp atmak olanaksızdır.
Öte yandan emperyalizmin de kendine göre nedenleri vardır: Che ve ortaya koyduğu olağanüstü örnek, her geçen gün güçleniyor, düşünceleri, fotoğrafı, adı; ezilen ve sömürülenlerin haksızlığa karşı mücadelesinde bayraklaşıyor, öğrenciler ve aydınlar arasında giderek büyüyen bir hayranlık uyandırıyor.
Birleşik Amerika'da bile, zenci hareketiyle sayıları her geçen gün biraz daha artan ilerici öğrenciler, Che'yi benimsiyor. Yurttaşlık hakları için ve Vietnam'ın işgaline karşı yapılan büyük gösterilerde, Che'nin resimleri mücadele simgesi olarak dalgalanıyor. Bir kişinin, bir adın, bir örneğin, bu kadar kısa bir zamanda ve böylesine güçlü bir tutkuyla şanlandırılmasına (sayfa 8) tarihte pek ender rastlanır ya da hiç rastlanmaz. Bunun nedeni, Che'nin, bugünün, giderek de yarının dünyasını belirleyen enternasyonalist düşünceyi, en katıksız ve en özverili biçimde temsil etmesidir.
Geçmişte sömürgeci güçler tarafından ezilen, sömürülen, bugünse, yankee emperyalizmi tarafından son derece büyük bir yoksulluk ve azgelişmişlik içinde tutulan Kıta'dan başlayarak, emperyalizmin ve sömürgeciliğin metropollerine varıncaya kadar, devrimci mücadelenin evrensel simgesi durumuna gelen bu özgün kişilik giderek daha da yükselmektedir.
Yankee emperyalistleri, bu örneğin gücünden ve onu tanıtabilecek herşeyden endişe duyuyor. Günlük'ün asıl değeri, olağanüstü bir kişiliğin canlı anlatımı olmasından kaynaklanır. Her günkü ateşlilik ve gerginlik içinde kaleme alınan gerilla dersi, halkları köleleştirenlerin ve onların paralı askerlerinin karşısında Latin Amerika insanının çaresiz olmadığının dinamit kadar tehlikeli, gerçek bir kanıtıdır. Günlüğün şimdiye kadar yayınlanmamasının nedeni budur.
Kendilerine marksist, komünist ve benzeri adlan yakıştırmalarına karşın, Che'yi, yanılgı içinde bulunan bir serüvenci, en olumlu değerlendirmeyle, ölümüyle Güney Amerika'daki silahlı mücadelenin sonlanacağı bir idealist olarak damgalamaktan çekinmeyen sözde devrimciler, oportünistler ve her türlü riyakârlar da Günlük'ün yayınlanmamasından yanalar. "Bu düşüncenin en büyük savunucusu, deneyimli gerillacı Che bile, gerilla savaşında öldürüldüğüne ve başlattığı hareketin Bolivya'yı kurtarmadığına göre, bu onun ne kadar yanıldığını gösterir, " diyorlar. Bu alçaklardan kimbilir kaç tanesi, görüş ve tavırlarının emperyalizm ve en gerici oligarşilerle uyum içinde olmasından yüzleri kızarmadan, Che'nin ölümüne sevindiler.
Başka bir çizgi için bütünüyle yetersiz olduklarından -daha sonra anlaşılacağı gibi- gerçekte, gerilla gruplarını yoketmek, devrimci çalışmaları yavaşlatmak ve gülünç politik gönişlerini örtülü biçimde benimsetmek amacıyla, tayin edici silahlı mücadeleye katılıp gerillacılık oynamaktan çekinmeyen bu kişiler, kendilerini ya da hain yöneticileri bu yoldan haklı çıkarmaya (sayfa 9) çabalıyorlar. Bir de savaşmak istemeyenler, hiçbir zaman halk ve onun kurtuluşu için savaşmayacak olanlar, devrimci düşünceleri, kitleler açısından içerikten yoksun, anlamsız, dogmatik afyon haline sokarak karikatürleştirenler, halkın mücadele örgütlerini, Kıta'nın sömürülen halklarının gerçek çıkarlarından çok uzak bir politikanın savunma araçlarına dönüştürenleri böylelikle doğrulamaya çalışıyorlar.
Che, gerilla süreci içinde ölümünü doğal ve olası görüyor, özellikle son yazılarında, bunun Latin Amerika'da devrimin kaçınılmaz ilerleyişini durduramayacağına işaret etme uğraşı veriyordu. Tricontinental'e gönderdiği mesajında şu düşünceyi ileri sümıüştü: "Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır ve insanlığın en büyük düşmanı Kuzey Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı, halkların birliğine bağlıdır. Sloganlarımız, kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımızı kavramak için başka eller uzanacaksa, başka insanlar mitralyöz sesleri ve yeni savaş naraları arasında cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, sefa geldi."
Che, hayatını hiçe sayarak, kendini devrimin bir neferi olarak görüyordu. Bolivya da sürdürdüğü mücadelenin son bulmasıyla, onun düşüncelerinin başarısızlığa uğradığını savunanlar, aynı basit görüşle, eserlerini sonuçlandıramamış ve çabalarının ûrününü görememiş olan marksizmin kurucularıyla birlikte bütün büyük devrimci düşünür ve öncülerin düşüncelerini de reddedebilirler.
Ne Marti ve Maceo'nun çatışma sırasında ölmeleri -ki bunu kurtuluş savaşı sonuna yaklaşırken yankee istilasının mücadeleyi kesintiye uğratması izlemiştir- ne de emperyalist ajanlar tarafından katledilen Julio Antonio Melle gibi sosyalist devrimin hayranlık uyandıran savunucularının ölümü, yüzyıl önce başlayan bir gelişimin zaferini önleyebilmiştir. Artık hiç kimse davanın derin anlamından, kübalı devrimcileri her zaman esinlendirmiş olan bu öncülerin mücadele tarzından ve temel düşüncelerinin geçerliliğinden kuşku duyamaz.
Che'nin günlüğündeki notlardan, başarı olanaklarının ne kadar gerçek ve gerilla savaşının hızlandırıcı gücünün ne kadar (sayfa 10) olağanüstü etkin olduğu görülebilir. Bolhya'daki rejimin çökme tehlikesi ve güçsüzlük belirtileri gösterdiği bir anda, Che şöyle yazıyordu: "Yönetim hızla çözülmekte. Şu anda yüz adamımızın daha olmaması ne kadar acı."
Che, Küba deneyinden, küçük gerilla grubumuzun kaç kez yokolmanın eşiğinden döndüğünü biliyordu. Yalnızca rastlantılar ve savaşın önceden saptanamayan yön değiştirmeleri nedeniyle olasıydı bu. Ama bu durum, birilerine, çizgimizin yanlış olduğunu düşünmek ve devrimi kesintiye uğratmak amacıyla halklara çaresizlik duygusu, aşılamak için gerekçe olabilir miydi? Tarihte çoğu kez, devrimci gelişmelerden önce, bu gelişime ters hareketler görülür. Küba'da, Küba halkının silahlı mücadelesinin kesin zaferi, Moncada deneyiminden altı yıl kadar sonra gerçekleşmedi mi?
Santiago de Cuba'daki Moncada Kışlası'na saldırı tarihi olan 26 Temmuz 1953'le "Granma" çıkartmasının gerçekleştirildiği 2 Aralık 1956 günü arasında geçen zaman içinde birçok kişi, Küba'da, iyi silahlandırılmış modern bir orduya karşı devrimci savaşın başarısını olanaklı görmüyordu. Bir avuç savaşçının eylemleri tümüyle yanılgı içinde bulunan idealistlerin ve hayalcilerin düşü olarak küçümsenmekteydi. 5 Aralık 1956'da deneyimsiz gerilla müfrezesinin, uğradığı ağır yenilgi sonucu darmadağın olması, bu kötümser kehanetleri tümüyle doğrular gibiydi. Ne var ki, yalnızca yirmibeş ay sonra, sözkonusu müfrezeden geri kalanlar, aynı orduyu yoketmek için gerekli güce ve deneyime erişmişlerdi.
Her zaman ve her yerde savaşmamak için yığınla bahane bulmak kolaydır, fakat özgürlüğe asla kavuşmamanın tek yolu da budur zaten. Che, düşüncelerinin gerçekleştiğini göremedi, ama düşüncelerini, dökülen kanıyla pekiştirdi. Onu eleştiren sözümona devrimcilerse, korkakça politikaları, sürgit eylemsizlikleri içinde budalalıklarının nasıl açığa çıktığının şaşkınlığını yaşamaya mahkûmdurlar.
Günlük'te görüleceği gibi, Latin Amerika'da her geçen gün daha da tipikleşen devrimci örneklerden biri olan Bolivya Komünist Partisi'nin sekreteri Mario Monje'nin, Bolivya'da, (sayfa 11) Che'nin karşısında, hareketin politik ve askeri yönetimi konusunda hak iddia etmesi dikkate değerdir. Bu nedenle, partideki görevini bırakmaya hazır olduğunu bile söylemişti. Demek ki, bulunduğu mevki onun böyle bir ayrıcalık istemesine yetiyordu.
Mario Monje'nin gerilla konusunda elbette ki hiçbir deneyimi yoktu, hiçbir çarpışmaya katılmamıştı. Öte yandan, ben komünistim dediği halde, Latin Amerika 'daki ilk kurtuluş savaşı öncülerinin aştığı kaba ve maddi şovenizmden kopmakla bile yükümlü saymıyordu kendisini.
Bu kıtada anti-emperyalist savaşın yönetimini böyle anlayan bu "komünist önderler", fetih döneminde avnıpali sömürgeciler tarafından tutsak edilen yerlilerin entemasyonalist düzeyini bile aşamamışlardı.
Bir ülke ki, ikisi de venezüelalı olan ilk kurtarıcılarının onuruna "Bolivya" adını taşıyor, başkenti "Sucre" diye anılıyor, davası, dar, yapay ve aynca haksız biçimde çizilen sınırlanın aşıyor; halkı kesin kurtuluşu uğruna gerçek bir devrimci devin politik, örgütsel ve askeri yeteneklerinin emrine giriyor; bu ülkenin Komünist Partisi'nin lideriyse, utanç verici, gülünç ve haksız talepleri geçerli kılmaya çalışmaktan başka birşey yapamıyor...
Bolivya, denize açılmadığı için, acımasız bir ablukayla karşı karşıya kalmak istemiyorsa, herhangi bir ülkeden daha çok, komşularının devrimci zaferine ihtiyacı vardır. Son derece büyük saygınlığı, deneyimi ve yeteneğiyle Che, bu gelişimi hızlandırabilecek tek adamdı.
Che, Bolivya Komünist Partisi'ndeki bölünmeden önce, yönetici ve militanlarla ilişki kurarak, Güney Amerika'daki devrimci hareket için yardım istemişti. Bu militanlardan bazıları, partilerinin onayıyla, birkaç yıl onunla birlikte çeşitli görevlerde çalışmış kişilerdi. Bölünme sırasında kritik bir durum ortaya çıktı, çünkü her iki grupta da kendisiyle birlikte çalışan partililer vardı. Fakat Che, Bolivya'daki mücadeleye ayrı bir hareket olarak bakmıyor, onu, kısa sürede Güney Amerika'nın öteki ülkelerine yayılacak devrimci kurtuluş hareketinin bir parçası (sayfa 12) olarak görüyordu. Emperyalizmin boyunduruğu altındaki Bolivya ve diğer Latin Amerika ülkeleri halklarının kurtuluşu için mücadele etmek isteyen herkesin katılabileceği, sekterlikten uzak bir hareket örgütlemeyi planlıyordu. Ne var ki, gerilla üssünün hazırlık evresi, önemli ölçüde, bölünme sırasında Monje'nin grubunda kalmış değerli ve alçakgönüllü kişilerin yardımına bağlıydı. Che, temel olarak bu kişilere saygısından ötürü, Monjeye kesinlikle sempati duymamasına karşın, onu birleşmeye davet etmişti. Daha sonra, maden işçilerinin lideri ve politikacı Moises Guevara'yla da görüştü. Moises Guevara, yeni bir örgütün oluşumuna katılmak için Parti'yle bağlarını koparmış, daha sonraysa, Oscar Zamora ile anlaşmazlığa düştüğünden bu örgütten de ayrılmıştı. Bir başka Monje olan Oscar Zamora, Che'ye, Bolivya'da silahlı gerilla mücadelesinin örgütlenmesi için çalışacağına sözvermiş, daha sonra, bütün yükümlülüklerini yadsıyarak, eylem anı geldiğinde korkakça bir kenara çekilmişti. Che'nin ölümünden sonraysa "marksizm-leninizm" adına O'nu en sert eleştirenlerden biri olmuştu. Moises Guevara, Che'nin Bolivya'ya gelmeden önceki önerisine uyarak, duraksamaksızın ona katıldı. Che'yi destekledi ve devrimci dava uğruna hayatını kahramanca feda etti.
O zamana kadar Monje'nin örgütünde kalmış olan bolivyalı gerillalar da aynı biçimde davrandılar. Daha sonraları, değerli ve cesur savaşçılar olduklarını kanıtlayan Inti ve Coco Peredo'nun önderliğinde Monje'den ayrılıp Che'ye bütün güçleriyle omuz verdiler. Ne var ki, Monje bu sonuçtan hoşnut değildi, gerillaya katılmak isteyen, savaşmaya hazır, iyi eğitilmiş komünistleri La Paz'da tutarak, hareketi boykot ediyordu. Bu olaylar, gelişimleri, yetersiz, ikiyüzlü ve düzenbaz yöneticiler tarafından engellenen, savaş için gerekli bütün yeteneklere sahip insanların devrimci saflarda varolduğunu gösteriyor.
Che, mevki, rütbe ya da şan ve şerefle ilgilenmeyen bir insandı. Fakat, kıtadaki yaklaşık bütün ülkelerin ekonomik, politik ve toplumsal durumu gözönüne alındığında, Latin Amerika halklarının kurtuluşu için temel eylem biçimi olan devrimci gerilla savaşında, siyasi ve askeri komutanın tek bir elde toplanması, mücadelenin rahat ve bürokratik yazıhanelerden değil, (sayfa 13) gerilla tarafından yönetilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu konuda ödün ver/neyi, gelişerek Güney Amerika'da yaygın bir mücadeleyi başlatacak olan bir gerilla birliği çekirdeğinin yönetimini, kısır fikirli, şovenist görüşlü, deneyimsiz bir şaşkına bırakmayı kabul etmiyordu. Che, çeşitli Latin Amerika ülkelerinin devrimci unsurlarına bulaşan bu şovenizme, bu gülünç, sığ ve gerici düşüncelere karşı mücadele edilmesinin zorunluluğunu vurguluyor, Tricontinental'e gönderdiği mesajda şöyle diyordu: "Gerçek proleter enternasyonalizmini yaratacak olan, altında dövüştüğümüz bayrak, insanlığın kurtuluşu kutsal davası olmalı. O nedenle, yalnızca bugün silahlı mücadeleye sahne olan ülkelerden sözedersek Vietnam, Venezuela, Guetamala, Laos, Gine, Bolivya bayrağı altında ölmek... bir amerikalı, asyalı, af/ikalı hatta, bir avnıpah için aynı biçimde onurlu ve arzu edilirdir. İnsanın, bayrağı altında doğmadığı bir ülkeye akıttığı her damla kan, orada hayatta kalan her kişinin, daha sonra, kendi ülkesinde vereceği kurtuluş mücadelesi için bir deney; bir halkın kurtuluşu, başka bir halkın kurtuluş mücadelesinde kazanılmış bir aşamadır."
Bunun ötesinde Che, gerilla birliklerinde çeşitli Latin Amerika ülkelerinden savaşçılar olması gerektiğini düşünüyordu. Bolivya'da gerilla savaşı, eğitimlerini çarpışmalarda geçirecek devrimciler için bir okul olmalıydı. Bu görevde kendisine yardımcı olacak, bolivyalılarla birlikte, yeteneklerini, cesaret ve fedakârlıklarım bildiği, hemen hepsi, Küba devrimci savaşından, Sierra Maestra'dan arkadaşı olan, deneyim sahibi, küçük bir gerilla grubunun yanında olmasını istiyordu. Bunların arasından hiçkimse onun isteğini geri çevirmedi, hiçkimse onu terketmedi ve hiçkimse teslim olmadı.
Che, Bolivya'daki mücadelesini, sözcüğün tam anlamıyla ona özgü olan, üstünlük, soğukkanlılık ve örnek bir tutum içinde sürdürdü. Onun, üstlendiği görevin öneminin bilincinde olarak, her zaman, kusursuz bir sorumluluk duygusuyla davrandığı söylenebilir. GünVak'üne de not ettiği gibi, gerillacıların savsakçı davrandığı durumlarda onları hemen uyarır ve eğitirdi.
Karşısında olumsuz etkenler inanılmaz biçimde birleşmişti. (sayfa 14) Gerillanın, içlerinden bazıları hasta ya da iyileşme devresinde olan değerli kişilerden oluşan bir kolunun -birkaç günlük diye düşünülmüştü- ayrılmasından sonra, son derece engebeli bir arazide birbirlerini yitirmeleri sonucu ortaya çıkan kopukluk aylar boyu sürmüş ve Che'nin kuvvetleri, arama yapmakla uğraşmıştı. Bu sırada Che, ağır astım krizleri geçiriyordu. Aslında hastalığını basit ilaçlarla kolayca kontrol altında tutabiliyordu, ama ilaç yokluğu hastalığı korkunç bir düşman haline getirmişti, ilerisini düşünerek gerilla birliği için binbir güçlükle sağladığı ilaçlar, düşman tarafından bulunup gaspedilince, çektiği ıstırap çok ciddi bir soruna dönüşmüştü. Bu durum, Ağustos sonunda bağlantısının koptuğu gerilla birliğinin yokedilmesiyle birlikte, daha sonraki olayların gelişiminde büyük ölçüde etkili olmuştu. Ancak, çelik iradesiyle Che, fiziksel acılarını yendi, hareket yeteneği ya da mücadele azmi bir an bile azalmadı.
O, Bolivya köylüleriyle geniş çapta ilişki kurmuştu. Onların zihniyetine yabancı olmadığı için bu köylülerin olağanüstü kuşkucu ve dikkatli karakteri Che'yi şaşırtmadı. Daha önce başka vesilelerle onlarla ilişkisi olduğundan, davasını kazanmak için, uzun, zor ve sabırlı bir çalışma gerektiğini biliyor, fakat zamanla onları davaya kazanacağından kuşku duymuyordu. Olayların gelişimi dikkatlice izlenirse, Eylül'de -ölümünden bir kaç hafta önce- adamların sayısı çok azaldığında bile, gerillanın gelişme yeteneğini hâlâ koruduğu, İnti ve Coco Peredo kardeşler gibi bazı bolivyalı kadroların, önder olarak sivrildikleri göndür. Higueras'da kurulan pusu, onlan, çaresiz bir durumna düşürmüştü. Ordunun, Che'nin yönettiği birliğe karşı tek başarılı hareketi buydu. Gerilla birliğinin öncüleri yokedilmiş, ötekiler arasından da bazıları yaralanmıştı. Politik gelişimi daha yüksek bir bölgeye gündüz vakti gelmişlerdi. Bu, Günlük'te yer almayan, ama olayın tanıklarından bildiğimiz bir gerçektir. Günlerce izledikleri bir rotada, günışığında ilerlemek kuşkusuz tehlikeliydi, çünkü ilk kez geçtikleri bir bölgenin halkıyla onları kaçınılmaz olarak sıkı ilişkiye sokuyordu. Ordunun onlan herhangi bir noktada yakalayacağı kesindi. Bu durumun tümüyle bilincinde olan Che, fiziksel bakımdan çok kötü durumda bulunan (sayfa 15) doktora (El Medico) yardım etmek için tehlikeyi göze almaya karar vermişti.
Pusuya düşmeden biraz önce şöyle yazıyordu: "Pujioya vardık, ama orada bizi önceki güngörmüş insanlar var. Fısıltı gazetesi burada olduğumuzu bildirmiş olmalı. Katırlarla yolculuk etmek giderek tehlikeli bir hal alıyor, fakat ben, çok zayıf düştüğü için, El Medico'nun olanaklar elverdiğince rahat yol almasına çalışıyorum."
Bir gün sonraysa şunları yazıyordu: "Saat 13.00'te öncü güç, Jagüey'e ulaşmak için harekete geçti. Orada katırlar ve doktor hakkında karara varılacak." Yani Che, bu rotayı terkedip gerekli önlemleri alabilmek için hasta konusunda bir çözüm yolu aramaktaydı. Gel gör ki, o öğleden sonra, öncü güç Jagüey'e yarmadan önce, grubu, içinden çıkılmaz dununa sürükleyen uğursuz pusuya düştüler. Bir gün sonra Che, Yuro Geçiti'nde son çarpışmasını yapıyordu.
Bir avuç devrimci tarafından gerçekleştirilen bu başarı son derece etkileyiciydi. Yalnızca gerilla savaşını sürdürdükleri çevredeki düşmanca doğa koşullarına karşı verdikleri mücadele bile, eşi-benzeri görülmemiş bir kahramanlık sayfasıdır. Latin Amerika halklarının sınırsız devrimci yeteneğinin uyandınlabileceğine mutlak inançları, özgüvenleri ve bu göreve kendilerini adayışlarındaki kararlılık, bize, bu adamların gerçek büyüklüklerini göstermektedir.
Che, Bolivya'da gerillacılara bir kez şöyle demişti: "Mücadelenin bu türü bize, insan soyunun en üst aşaması olan devrimciliğe erişme olanağı veriyor, ama aynı zamanda, eksiksiz insan olmamızı sağlıyor. Bu aşamalara ulaşamayacak olanlar hemen söylesin ve mücadeleyi bıraksın."
Onunla birlikte sonuna kadar mücadele edenler bu onurlu nitelikleri elde ettiler. Onlar, bugün tarihin gerçekten zor ve çetin bir görev için çağırdığı bir insan ve devrimci tipini simgeliyorlar. Bu görev, Latin Amerika'nın devrimci dönüşümüdür.
İlk bağımsızlık mücadelesinde öncülerin karşısındaki düşman, çöküş halindeki sömürgeci güçtü. Bugünse devrimcilerin karşısında düşman olarak emperyalist kampın en modern teknik (sayfa 16) ve endüstriyle donanmış en güçlü kalesi var. Bu düşman, halkın daha önceki orduyu yoketmesinden sonra, yeni bir Bolivya ordusu örgütleyip silahlandırmakla kalmamış, gerillalara karşı savaş için hemen silah ve askeri danışman yardımı da yapmıştır. Emperyalizm aynı biçimde, bu kıtanın baskıcı güçlerine askeri ve teknik yardımda bulunmaktadır. Bunların yetmediği koşullardaysa, Santa Domingo'da yaptığı gibi, doğrudan doğruya askeri birlikleriyle saldırmaktadır.
Bu düşmana karşı mücadele etmek için Che'nin sözünü ettiği tipten devrimciler ve adamlar gerekir. Onlar gibi devrimci olmaksızın, onlar gibi büyük zorlukların üstüne yürüme cesareti göstermeksizin, onlar gibi her an ölmeye hazır olmaksızın, onlar gibi davanın haklılığına ve halkların yenilmez gücüne derinden ve sarsılmaz biçimde inanmaksızın, askeri teknik ve ekonomik kaynaklarıyla tüm dünyaya kendini kabul ettiren yankee emperyalizmi gibi bir güç karşısında, bu kıtadaki halkların kurtuluşuna ulaşılamaz.
Ülkelerinde egemen olan dev siyasal üstyapının, çoktan beri, yaklaşık ikiyüz yıl önce kundan o cerınet cumhuriyet olmadığını yavaş yavaş kavramaya başlayan Kuzey Amerika halkının kendisi de, giderek artan ölçüde, akıldışı, yabancılaşmış, insanlık dışı ve vahşi bir sistemin ahlaki barbarlığı altında eziliyor. Bu sistem, Amerikan halkından, saldırı savaşları, politik cinayetler, ırk ayrımcılığı, insanların acımasızca ayaklar altında çiğnenmesi, dörtte üçü azgelişmiş ve aç olan bu dünyada, ölçüsüz, gerici, baskıcı bir askeri aygıt uğruna ekonomik, bilimsel zenginliğin ve insan kaynaklarının iğrenç biçimde saçılıp savrulması için, her geçen gün daha çok fedakârlık istiyor.
Yalnız ve yalnız Latin Amerika'nın devrimci dönüşümü, Birleşik Amerika halkına, bu emperyalizmle hesaplaşmak hakkını verecektir. Aynı zamanda, Kuzey Amerika halkının, emperyalist politikaya karşı giderek güçlenen mücadelesi, Latin Amerika 'daki devrimci hareketin belirleyici bir müttefiki olacaktır.
Eğer yerkürenin bu bölümü, köklü bir devrimci dönüşüm geçirmezse, bu yüzyılın başından beri hızla sanayileşen, aynı (sayfa 17) zamanda toplumsal dinamik ve ekonomi yasaları sayesinde, büyümesi dev boyutlara ulaşan güçlü ulusla, Amerika kıtasının balkanlaştırılmış geri kalan bölümünde, feodal oligarşiler ve onların gerici ordularının boyunduruğu altında bulunan güçsüz ve gelişimleri durtnuş ülkeler grubu arasındaki dev uçurum giderek büyüyecek, bugün, ekonomi, bilim ve teknik alandaki farklılık, yirmi ya da daha fazla yıl sonra, emperyalist yapının Latin Amerika halklarına dayatacağı muazzam eşitsizliğin yanında önemsiz kalacaktır.
Bu yol izlenirse, daha yoksul, daha güçsüz, daha bağımlı ve emperyalizme daha da kul köle olmak zorunda kalacağız. Bu karamsar tablo, Afrika ve Asya'nın geri kalmış ülkeleri için de aynen geçerlidir.
Ortak pazarları ve uluslarüstü bilimsel kuruluşları olmasına karşın, Avrupa'nın sanayileşmiş ve gelişmiş ulusları, geri kalma olasıtığı karşısında huzursuzlandıklarına ve yankee emperyalizminin ekonomik sömürgelerine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarına göre, böyle bir durumda, Latin Amerika halklarının geleceği ne olabilir?
Kuşkusuz halklarımızın kaderini etkileyen bu gerçek ve tartışma götürmez durum karşısında, eyleme geçme yeteneğinden yoksun hangi liberal, reformist burjuva ya da sözde devrimci sahtekar, bağımlı olduğumuz, özellikle Birleşik Amerika'ya bağımlılığımızın giderek arttığı, sanayileşmiş bir dünya karşısında, yüzyılların günden güne büyüyen, ekonomik ve bilimsel teknik geri kalmışlığını ortadan kaldırarak, dünyanın bu bölümünü ileriye götürmek için maddi, manevi ve insani güçleri birleştirebilecek derin ve etkili bir devrimci dönüşümün zorunluluğundan başka bir cevap verebilir. Eğer herhangi biri oligarkları, despotları ve politikacıları, yani yankee uşaklarını, yani efendileri silip süpüren ve bunu koşulların gerektirdiği gibi olabildiğince çabuk gerçekleştiren Che'nin geliştirdiği yoldan başka, bizi, o noktaya ulaştırabilecek sihirli bir formül biliyorsa, elini kaldırsın da Cheye karşı ortaya çıksın.
Gerçekte, ezici çoğunluğu ne yazık ki yoksul olan, yaşama hakkı, kültürden ve uygarlıktan yararlanma hakkı elinden alınan (sayfa 18) Latin Amerika halklarını oluşturan 300 milyon insan -bu sayı yirmibeş yıl sonra 600 milyona ulaşacak- için hiçkimsenin onurlu bir cevabı ve kararlı bir eylemliliği olmadığından, en uygunu, susmak olacaktır. Che'nin tavrı karşısında, onunla birlikte, düşüncelerini cesaretle savunarak düşenlerin tavrı karşısında, susmak. Bir kıtayı kurtarmak gibi soylu bir düşüncenin harekete geçirdiği bu bir avuç insanın yarattığı destan, iradenin, kahramanlığın ve insanın büyüklüğünün en yüksek kanıtı olarak kalacaktır. Bu, bilinçleri aydınlatacak, Latin Amerika halklarının mücadelesine yol gösterecek bir örnektir, çünkü Che'nin çağrısı, uğruna hayatını verdiği yoksullara ve sömürülenlere ulaşacak, kesin kurtuluşlarını gerçekleştirmek için sayısız el silahları kavrayacaktır.
Che, son satırlarını 7 Ekim 'de yazdı. Bir gün sonra, saat 13.00 sularında, dar bir geçitte kuşatmayı yarmak için geceyi beklerken, büyük bir düşman ordusu saldırıya geçti. O sırada gerilla birliğini oluşturan az sayıdaki insan, karanlık basana kadar tek başlarına, sel çukurunda ve geçidin üst sırtlarında gizlenerek, kendilerini kuşatıp saldırıya geçen, sayıca üstün askerlere karşı kahramanca savaştılar. Che'nin yanında çarpışanlardan bugün hayatta olan kimse yok. Sağlık durumunun kötülüğünden daha önce söz edilen doktorla, yine sağlığı iyi olmayan bir perulu gerilla, Che'nin yanında olduğundan, herşey, yaralandığı ana kadar, onun, bu arkadaşlarının daha güvenlikli bir yere çekilmelerini sağlamak için, elinden gelen herşeyi yaptığını göstermektedir. Doktor bu çatışmada değil, birkaç gün sonra, Yuro Geçidi'nde öldürülmüştür. Dik, engebeli ve kayalık arazi, gerillacıların birbirlerini görmelerini zorlaştırıyor, hatta bazen olanaksız kılıyordu. Che'den birkaç yüz metre ötede, geçidin öteki ucunda, savunma konumunda bulunanlar -aralarında İnti Peredo da vardı- saldırıya karanlık basıncaya kadar karşı koydular ve sonra düşmandan uzaklaşarak, daha önce kararlaştırılan toplanma noktasına ilerlemeyi başardılar.
Che'nin, yaralandıktan sonra da, M-2 tüfeğinin namlusu bir kurşunla kullanılmaz duruma gelinceye kadar çarpıştığı kesin olarak saptanmıştır. Üstündeki tabancanın mermisi bitmişti. Bu inanılmaz koşullar, onun neden canlı ele geçtiğini gösterir. (sayfa 19) Bacaklarından aldığı yaralar, yardımsız yürümesini olanaksız kılıyordu, ama öldürücü değildi.
Higueras köyüne getirildikten sonra, yaklaşık yirmidört saat daha yaşadı. Kendisini ele geçirenlerle tek bir sözcük konuşmaya yanaşmadı. Hakaret etmeye yeltenen bir subayın suratının tam ortasına yumruğunu indirdi.
Barrientos, Ovanda ve öteki yüksek rütbeli subaylar, La Paz'da yaptıkları toplantıda, onu, hunharca öldürme kararı aldılar. Bu alçakça karamı, Higueras köyünün okulunda nasıl uygulandığı, ayrıntılarıyla biliniyor. Yankeelerce eğitilen Binbaşı Miguel Ayoroa ve Albay Andres Selnich, öldürme görevini assubay Mario Teran'a verdiler. Assubay son derece sarhoş bir halde eve girdiğinde, Che, biri bolivyalı diğeri perulu olan iki gerillayı öldüren silah seslerini duymuştu. Celladının bocaladığını görünce, kesin bir dille: "Hadi ateş et, korkma!" dedi. Dışarı çıkan assubay, komutanları Ayoroa ve Selnich'ten yeniden öldürme emri alınca, içeri girdi ve makineli tüfeğinin kurşunlanın Che'nin üzerine boşaltarak buyruğu yerine getirdi. Che'nin çarpışmadan birkaç saat sonra öldüğü bildirildiğinden, emri uygulayanlara, büyük yaralar açılmaması için, kafasına ve göğsüne ateş etmemeleri söylenmişti. Bu, Che'nin can çekişmesinin, sarhoş bir başçavuş, Che'nin sol yanından öldürücü kurşunu atana kadar, zalimce uzatılmasına yol açtı. Bu tutum, tutsak aldığı bolivyalı subay ve askerlerin hayatlarına karşı onun gösterdiği özenle tam bir karşıtlık içindedir.
Che'nin, aşağılık düşmanlarının elinde geçirdiği son saatlerinin çok acı olduğu kesin. Ancak, hiç kimse, bu sınava Che kadar hazırlıklı olamazdı.
Bu Günlük'ün elimize nasıl geçtiğini açıklamamız şimdilik olanaksız. Ancak, herhangi bir maddi karşılığın rol oynamadığını söylemek yeter. Günlük, Che'nin, Nacahuasu'ya geliş tarihi olan 7 Kasım 1966'dan Yuro Geçidi'ndeki çarpışmadan bir gün önce, yani 7 Ekim 1967ye kadar olan bütün notları içermektedir. Henüz elimize geçmeyen birkaç sayfa var, ancak bu sayfalar pek önemli olayların gerçekleşmediği günlere ilişkin olduğu için, içeriğin bütünselliğini etkilemiyor. (sayfa 20)
Belgelerin doğruluğu konusunda herhangi bir kuşku bulunmamasına karşın, bütün fotokopiler, gerek doğruluğunu denetlemek, gerekse, ne kadar küçük olursa olsan herhangi bir olası değişikliği saptayabilmek için titizlikle incelendi. Notlar, bugün hayatta olan bir başka gerillacının günlüğüyle karşılaştırıldı ve ikisinin bütün noktalarda çakıştığı görüldü. Ayrıca, bugün yaşayan ve tek tek olayların tanığı olan bazı gerillacıların anlattıkları da notların doğrulanmasına yardımcı oldu. Söz konusu fotokopilerin, Che'nin günlüğüne ait olduğu böylece saptandı.
Bu küçük ve okunaksız yazıyı çözmek zor bir işti. Bu çalışma, Che'nin hayat arkadaşı Aleida March de Guevara'nın eşsiz yardımıyla gerçekleşti.
Bu Günlük, Fransa'da François Maspero Yayınevi, İtalya'da Feltrinelli Yayınevi, Federal Alman Cumhuriyeti'nde Trikont Yayınevi, Birleşik Amerika'da Rampart's dergisi, Fransa'da ispanyolca olarak Ediciones Ruedo İbérico, Şili'de Revista Punto Final dergisi, Meksika'da Siglo XXI Yayınevi tarafından ve bazı başka ülkelerde, aynı zamanda yayınlanacaktır.
Her zaman zafere kadar!
http://www.kurtuluscephesi.com/gerilla/chegunluk.html