Elinizdeki kitapta, yazan değil konuşan Cemil Meriç var. Sosyoloji Notları ve Konferanslar, Cemil Meriç'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde 1965'ten 1969'a kadar anlattığı dersleri, verdiği birkaç konferansın metnini ve bazı sohbetlerinden alınan notları içeriyor. Bu metinlerde Cemil Meriç, 'Cemil Hoca' yüzüyle görünüyor. Kendini ' yazar ve hocayım' diye tanımlamamış mıydı? Donmuş bir müfredatı anlatan bir 'hoca' değil, öğrencileriyle ve dinleyenleriyle birlikte sesli düşünen bir fikir adamı, Cemil Meriç. Bu sesli düşünmeler. Cemil Meriç'in daha sonraki yıllarda yazdığı kitapların malzemesini, taslaklarını oluşturuyor. 'Yazar'ın ve 'hoca'nın düşüncesini olgunlaştırmasının izini sürmeyi sağlayan metinler okuyacaksınız. Sesli düşünmenin belki disiplinsiz, dağınık, bazen spekülatif, ama yaratıcı ve kimi zaman da yazılı olandan daha canlı evreni...
Elinizdeki kitap Cemil Meriç'in 1965'den 1969'a kadar İstanbul Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğrencileri ile yaptığı derslerle, 1974'de emekliye ayrıldıktan sonraki dönemde verdiği birkaç konferans metninden ve bazı sohbet notlarından oluşmaktadır.
Cemil Meriç'in 11.000 ciltlik muhteşem kütüphanesini görenler, biraz da masumane bir edayla sorarlar: "Hoca, bu kitapların hepsini okudu mu?". Bu sorunun cevabı belki de ilk defa kitap şekline kavuşan bu el yazması notlarda gizlidir.
Binlerce ciltlik bir kütüphane, insan ömrü birkaç asır sürse de, elbetteki bütünüyle okunmaz, okunamaz. Kaldı ki Cemil Meriç 37 yaşında gözlerini kaybettiği için, kitapları sadece yanında okuyacak biri olduğu zamanlarda okuyabilmekte, daha doğrusu dinleyebilmektedir. Onun ilk okuyucusu, eşi Fevziye hanımdır. Fevziye hanım evde başka bir okuyucu olmadığında devreye girer ve gözlüğünü takarak, Cemil Meriç'e bazen Türkçe bir dergi, bazen de Fransızca veya eski
harf bir eseri okumaya başlar. Oğlu Mahmut Ali ile kızı Ümit liseyi bitirene kadar, yaz tatillerinde babalarına yardımcı olurlar. Daha sonraları ise babalarıyla çalışmak, onların en doğal görevleridir. Ahmet Akat, Fuat Andıç, Berke Vardar, Ali Özgüven, İzzet Tanju, Server Tanilli, Nadir Demirel, Halil Açıkgöz, Cevat Özkaya, Mehmet Akif Ak, Lamia Çataloğlu ve daha niceleri Cemil Meriç'in yazı masasının karşı tarafında yeralan sabırlı, gayretli, vefalı çalışma arkadaşları olmuşlardır.
Genellikle sekreterlerinin okuduklarıyla Cemil Meriç'in yazıhanesinin orta gözünde bekleyen dosyanın içindeki makale müsveddesi arasında organik bir ilişki vardır. Ama Cemil Meriç binlerce sayfa kitap okutup, yüzlerce sayfa not aldırıp, ancak 10 sayfalık bir makale kaleme alır. Makalenin müsveddesi ortaya çıktıktan sonra, bu metin üzerinde defalarca çalışır, cümlelerin yerini değiştirir, ilâveler-çıkarmalar yapar. Bir daha okutur, bir daha daktilo ettirir. Sonunda kendisi hiçbir zaman çok beğenmese de "Peki âlâ evlâdım" der ve makaleyi basmak isteyen ilk kişiye teslim eder.
Elinizdeki ders notları, makalelerinde çalışmalarını ballaştıran Cemil Meriç düşüncesinin, daha önceki yıllarda hangi çiçeklere konarak o malzemeyi derlediği sorusuna aydınlık getirmektedir.
Bir başka ifade ile ülkesinin ve dünyanın sorunları ile gönlü sancıyan Cemil Meriç'in 11.000 ciltlik kitaplığının, onun beyin prizmasından süzülerek kağıda yansıyan şekli olarak bu notları değerlendirebiliriz. Burada karşımızda yazan değil, konuşan "Cemil Hoca" var.
Kitabı oluşturan notlar Cemil Meriç tarafından söylenenlerin elbetteki tamamı değil, gürül gürül akan bir dereden, 20 yaşlarındaki bir genç kızın destisine doldurabildiği kadarıdır. Cemil Meriç hiçbir zaman bu notların ne olduğunu, kızının neleri yazdığını sormamış, belki merak dahi etmemiştir.
Notların hepsi Cemil Meriç'in ağzından çıkarken, kayda geçirilmiş, belki de "Söz Uçar, Yazı Kalır" diyen Latin atasözünün kıymetini bir kere daha vurgulamak imkânını bize vermiştir. Ancak konuşma hızına ayak uydurabilmek için özetlenen veya atlanan, yetiştirilemeyen, yarım kalan, dikkat bir an sektiği için kaydedilemeyen cümleler de mutlaka vardır. Yani cızırtılı, zaman zaman işitilmeyen teyp kasetleri gibi bu notlar. Ama içlerinde öyle cümleler var ki, Cemil Meriç onları hiçbir makalesinde kullanmamış. Söylemiş, geçmiş. Bir toprağa rastgele savrulan, ama sonra bakılmayan, sulanmayan nadide çiçek tohumları gibi bazıları.
Gönlümüz onların biz yaşadıkça bir dosyada hapsedilmesine, bizden sonra da kaybolup gitmesine razı gelmedi. Zeki Anıt'm anıtsal gayretleriyle bu sararmış sayfalar bizim el yazımızdan daktilo edilmiş muntazam sayfalara aktarıldı ve bir daha asıl metinle karşılaştırıldıktan sonra sizlerin dikkatine sunuldu.
Uslûb konuşma üslûbu. Zaman zaman yabancı dilden kelimeler de var. Onların bir kısmını parantez içinde Türkçe'leştirdik. Bazı kelimeler, el yazması notlarımızda atlanmış, onları uygun gelebileceklerle tamamladık. Bazı cümleler yarım kalmış, onları da üslûbun bütünlüğüne uydurmaya gayret ettik. Notlara tek katkımız, içeriğini tam olarak ifade etmekten zaman zaman uzak olsa da, onlara birer başlık vermemiz oldu.
Cemil Meriç daldan dala atlar konuşurken. Belki bunu bilhassa yapar. Sanıyoruz ki ilk amacı, genellikle üniversite öğrencisi olan genç dinleyicilerinin dikkatini aynı yerde sayarak, fazla yormamak, ikinci amacı ise, onların ufuklarını adım adım genişletmektir. Bu bakımdan bahis başlıkları tartışma götürebilir. Notlşr arasında Cemil Meriç'in sonradan çok sevilen ve benimsenen bazı cümlelerinin ilk şekillerine de rastlayabilirsiniz. Kitabı okurken bazı tekrarlar da zaman zaman karşınıza çıkacak. Onları olduğu gibi bıraktık. Tekrar da bir öğretme yoludur.
Kitabın I. Bölümü'nü, daha önce de belirttiğimiz gibi, 1965'den 1969'a kadar, Cemil Meriç'in İstanbul Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde verdiği derslerin notları oluşturmaktadır. Cemil Meriç Sosyoloji Bölümü'nde hiçbir zaman resmen hoca olmamıştır. O dönemin Bölüm Başkanı Prof. Nurettin Şazi Kösemihal bir dost meclisinde Cemil Meriç'i dinledikten sonra, onu kendi bölümünde Fransızca ders vermeye davet etti. 1962-63'de başlayan bu Sosyoloji öğrencileri için Fransızca derslerinde Cemil Meriç, Cuvillier'nin "Manuel de Sociologie"sini (Sosyoloji El Kitabı) okutuyordu.
Derken konular soruları, sorular konuları doğurmaya başladı.
Önce hissedilmez bir şekilde, sonraları ise tamamiyle Cuvillier'nin kitabı gerilerde kaldı. Biz derslere, Sosyoloji Bölümü öğrencisi olduğumuz 1965 yılından itibaren devamlı bir şekilde katılmaya başladık. Bu yüzden notlarımızın ilki 9 Aralık 1965 tarihini taşımaktadır. Ders tarihleri arasındaki kopukluklar, Nurettin Şazi Kösemihal'in yurtdışında bulunduğu, yani derslerin sorumluluğunu üstlenen kimse olmadığı dönemlere aittir. Kitabın II. Bölümü'nü teşkil eden konferanslara gelince, burada tek başına hitabet solosu yapan Cemil Meriç'le karşı karşıyayız. Ne var ki Cemil Meriç'in konferansları buradaki konularla bitmiyor. Meselâ Edebiyat Fakültesi Anfi 3'de ve Cağaloğlu'ndaki eski MTTB binasında Hind konusuna dikkatleri çektiğini, ve yine Hind Kültür Cemiyeti'nin düzenlediği iki ayrı toplantıda Gandhi ve Tagore üzerine konuştuğunu biliyoruz.
Kitap Cemil Meriç'in ve yakın çevresindeki insanların sohbetlerinden oluşan EK Bölümü'yle sona eriyor. Burada bazen ceketli-kravatlı, bazen pijamalı, ama hep kendi kendisiyle tutarlı, hep samimî ve ciddî bir Cemil Meriç'le başbaşayız.
Kitabın orijinalini teşkil eden el yazması notları bir dosya halinde toplayarak, bir zamanlar bu derslerin bir kısmının da içinde yapıldığı Sosyoloji Bölümü kitaplığına hediye ediyor ve eseri insanımızın önünde yeni ufuklar açacağı, bu ülkenin insanı ve bu dünyanın vatandaşı olarak birçok şeyi yeniden değerlendirmesine vesile olacağı ümidiyle okuyucularına sunuyoruz.
Prof. Dr. ÜmitMeriçYazan
İ.Ü.E.F. Sosyoloji Bölümü Başkanı