Müslüman olduğunu söyleyen insanların kafası, vahye alternatif iddiası taşıyan aklın yol açtığı karışıklıklarla dopdolu iken yeni birşey daha gündeme getirilmekte gecikilmez. Bu yeni şeyin mensupları kendilerini Keşf veya Marifet ehli olarak tanımlarlar. Keşf veya Marifet ile elde ettikleri bilginin ise tartışılmaz doğru olduğunu iddia ederler. Bunlar öncelikle, Kelamcılar ve filozoflar tarafından yüceltilen aklı tahtından indirme girişiminde bulunurlar. Aklın sınırlı ve herşeyi kavrayamayacağı, bilemeyeceğini haklı olarak dile getirirler. Ancak buraya kadar olan düşünceleri asıl iddialarının önyatırımı olur. Bu haklı düşüncelerini kabul ettirince, asıl söylemek istediklerini gündeme getirirler.
Onlara göre İlahi bilgi keşf ve marifet ehlinin elde ettiği bilgidir. Bir insanda ilahi bilgi arayışı varsa bu kişinin üç safhadan birinde bulunacağını ve ancak üçüncü safhada amacına ulaşabileceğini söylerler. Onlara göre birinci safha, ilm el-yakin olup, akıl sahiplerinin bulunduğunu ve ilahi bilgiyi elde etme gücünün olmadığını ikincisinin ayn el-yakin safhası olduğunu ve Ilahi bilgiye büyük oranda yaklaşıldığını, üçüncüsünün ise hak el-yakin safhası olduğunu ve bu safhada olanın Allah'ı vasıtasız olarak görebileceğini, İlahi bilgiyi olduğu gibi elde edebileceğini iddia ederler.
Bunlar bu düşünceleriyle kelamcıları bilgi arayışında olan, ancak birinci safhayı aşamayan kişiler olarak aşağılarlar. Bunun yanısıra üçüncü safhaya erişen kişi aracısız bir şekilde bilgi'yi elde eder ve bu kişi Hakk'a ermiş kişidir. Bilginin kaynağı ve niteliği ile ilgili olarak bu inancı sistemleştirip felsefi bir temele oturtan Muhyiddin ibn Arabi, Fahreddin Razi'ye gönderdiği mektubunda ve Fütühat'ında bu inancı savunur ve ilahi bilgiyi elde etmenin tek yolu olarak gösterir.
Ona göre ilimde kemal derecesine ulaşmak için vasıtasız bilgiyi elde etmek gerekir. Bu bilgi nakle ve hocaya dayanmayan, doğrudan Allah'tan elde edilen bilgidir. Bu nedenle bir ömrü bilgi elde edeceğim diye, sıkıntılara girip, kitaplar okuyup, hocalardan dersler alarak harap etmek yerine Allah'tan vasıtasız olarak almak gerekir. Belirttiğine göre kendisi bu duruma erişmiştir. Vasıtasız olarak bilgi elde edebilen bir kişidir. Bundan dolayı yazdıklarını (kitaplarını) kendi iradesiyle değil, vasıtasız bilgiye ulaşmanın sonucu elinde olmadan, ilahi iradenin zorlamasıyla yazmaktadır.
Vahiyden Kültüre -
Sayfa 64
-
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır.
Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.