[Çıkarttığım] ikinci sonuç, modernliğin temel öncüllerinden biri olan, kesinliklere duyulan inancın körleştirici ve sakatlayıcı olduğudur. Modern bilim,yani Kartezyen-Newtoncu bilim, kesinliğin kesinliği üzerine kurulmuş-tur. Temel varsayım, bütün doğal olguları yönlendiren nesnel evrenselyasalar olduğu, bilimsel araştırmayla bu yasaların belirlenebileceği vebu yasalar bir kez bilindikten sonra, herhangi bir başlangıç koşulları kü-mesinden yola çıkarak, geleceği ve geçmişi kusursuz bir biçimde öngö-rebileceğimiz yönündedir.Sık sık, bu bilim anlayışının Hıristiyan düşüncesinin sekülerleştirilmesinden ibaret olduğu, Tanrı'nın yerine "doğa"nın ikame edilmesinitemsil ettiği ve zorunlu kesinlik varsayımının dinin hakikatlerinden tü-hiyat tartışması başlatmak istemiyorum, ama bana her zaman öyle gelmiştir ki kadirimutlak bir Tanrı inancı -en azından Batı dinleri denendinlerde (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) ortak bir inançtır bu- aslında kesinliğe ya da en azından herhangi bir insani kesinliğe duyulaninançla mantıksal ve ahlaki olarak bağdaşmamaktadır. Zira eğer Tanrıkadirimutlaksa, o zaman insanlar inandıkları şeyin ebediyen doğru olduğunu ilan ederek sınırlayamayacaklardır Tanrı'yı; aksi takdirde iseTanrı kadirimutlak olamayacaktır. Modernlik döneminin başlarında ya-şamış, birçoğu gayet dindar insanlar olan bilimciler, egemen ilahiyatlauyuşan tezler ileri sürdüklerini düşünüyorlardı kuşkusuz ve yine kuşkusuz, zamanın birçok ilahiyatçısı da onlara böyle düşünmeleri için yeterince sebep sunmuşlardı, ama bilimsel kesinlik inancının dini inanç sistemlerinin zorunlu bir tamamlayıcısı olduğu kesinlikle doğru değildir.
Bildiğimiz Dünyanın Sonu
Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.