Osmanlı İmparatorluğu ekonomik açıdan kapitalizm öncesi bir devletti. Devletin ekonomi politikaları, halka hayatta kalmasına yetecek kadar gıda teminini, önemli nüfus merkezlerinin iaşesini ve vergilerin para olarak ya da ayni şekilde tahsilini amaçlamaktaydı. Osmanlı Devleti, İmparatorluk döneminin en sonuna dek, ekonominin belirli kesimlerini etkin şekilde koruyan ya da teşvik eden, merkantilist olarak tanımlanabilecek politikalar geliştirmemişti. Osmanlı ekonomisi, İmparatorluğun daha zengin bölgelerindeki toprak etkinliğinin küçük tarım alanlarına bağlı olduğu, bir tarım ekonomisiydi. Büyük toprak sahipleri ve topraksız köylüler Anadolu’nun daha kurak kısımlarında ve bazı Arap topraklarında sayıca daha fazlaydı. Bölgelerin tamamında çiftçiler, hasattan pay karşılığında öküz ve tohum sağlayacak kişilere yoğun biçimde bağımlılardı. Tarımsal arazinin en büyük kısmının sahibi kâğıt üzerinde devletti; daha küçük ama yine de önemli olan bir kısmı ise, yasal vakıf (çoğul hali evkaf; bunlar, dini kurumlar veya hayır kurumlarıydı) statüsündeydi ve, (cami, hastane, kütüphane ve okul ama ayrıca çeşme ve köprü gibi) dinsel ve kamusal binaların bakım masrafları için kullanılmaktaydı. Evkafın çoğu, ulemanın denetimindeydi ve bu ulemaya hatırı sayılır bir zenginlik ve güç sağlıyordu.
1800'lerden bugüne, özgün, karmaşık, tartışmalı hatta kavgalı bir süreç olarak yaşanan modernleşme tarihimiz üzerine derinlikli bir inceleme... Zürcher'in emeği, hem yeni bilgiler sunuyor okurlara hem de tutarlı bir yaklaşım. Üçüncü Selim'den, Zürcher'in tanımlamasıyla "Üçüncü Cumnuriyet"e, yani 1980 sonrasına.
(Tanıtım Bülteninden)