Sûfilerin yolarının Kur’ân ve Sünnet’e dayandığını gösterme çabaları

Sufî doktrini ile şeriat, yahut ehl-i sünnet itikadı arasında birlik ve uygunluk sağlamak üzere gayret sarfeden önemli şahsiyetler arasında Tirmizî [ehl-i sünnet müslümanları arasında ilk defa filozof (hakîm) lâkabıyla anılan muhaddis-sûfî] Tüsterî ve Harrâz sayılır. Bu yaklaşmayı sağlamak için uğraşanların ulemâ tarafından değil de sûfîler tarafından çıkması dikkati çekmektedir. Sûfîlerin büyük çoğunluğa kendilerini kabul ettirme ihtiyacını şiddetle duydukları anlaşılıyor. Bunların çok defa ulemâ tarafından zındıklıkla suçlanması ve güç bir hayat yaşamaları hesaba katılırsa bu titizlik ve hassâsiyetin sebepleri daha iyi anlaşılır. Fakat muhakkak ki, sûfiliği sünnî müslümanlığa uyacak şekilde yorumlayan eserlerin en tesirlileri -Gazâlî istisnâ edilirse- meşhûr sûfîlerin kitaplarından ziyâde onlar hakkında yazılmış olan derleme eserlerdir. Bu kitapların bir kısmı kaybolmuş, fakat daha sonraki nakilleri sâyesinde kısmen bugüne intikal edebilmiştir. Bunlardan en sistemli olan ve en çok kaynak değeri taşıyanlar Ebû Nasr Serrâc’m Kıtâ-bü’l-Lumma’ fi’t-Tasavvufu ile Kuşeyrî’nin Risâle’sidir. Kuşeyrî’nin Türkçeye çeşitli tercümeleri vardır ve en son yeni harflerle de çıkmıştır. Serrâc’ın kitabı Nicholson tarafından neşredilmiş olup henüz hiçbir yabancı dilde tercümesi yoktur. Tipik bir örnek olarak ona kısaca bakalım: Serrâc’ın asıl maksadı sûfî yolunun Kur’ân ve Sünnet’e dayandığını göstermektir. Nitekim kitabın Hulefâ-yı Râşidîn’e ve temel ibâdetlerin âdâbına ayrılmış kısımları ona normal bir akaid ve ilmihal kitabı manzarasını vermektedir. Serrâc’a göre sûfî’nin normal Müslümandan yegâne farkı, dinî hayatın derûnî tarafına fazla önem vermesinden ibârettir. Bu noktadan hareketle, Kur’ân ve Sünnet’e çok aykırı görünen şathiyatı bile yine Kur’ân ve Sünnet’e uygun bir yoldan te’vile çalışıyor. Kendisi sünnî bir Müslümandır ve tasavvuftaki beka kavramını İslâm’daki tevhîd akidesi çerçevesinde izâha çalışır; hulûl’ü açıkça reddeder. Sûfîlik hakkında verdiği târifler sünnî Müslümanların kabul edebilecekleri şeylerdir. Sûfîlerin esas itibariyle Kur’ân ve hadîste Peygamber’in ahlâkıyla ilgili olan keyfiyet ve hissiyata nüfûz edip onları kendi nefslerinde bulmaya gayret ettiklerini söylüyor. Ona göre sûfîler fukaha ve ulemâ’nın zor anladıkları ilimlere de vakıftırlar ki, onlar bu bilgileri Kur’an ve hadisin zâhirde göze çarpmayan mânâsından çıkarırlar. Serrâc, en çok tartışma konusu olan vecd bahsinde ise tamâmen sünnî bir tavır takınıyor ve Kur’ân ve Sünnet’te yeri bulunmayan her türlü vecdin bâtıl olduğunu (naklen) bildiriyor. Yine aynı şekilde, vecdin ve diğere mistik hallerin başkasına nakli (ifâdesi) imkânsızdır; bunlar konuşmaktan ziyâde susmakla ifâde edilir. Bizim konumuz bakımından en önemlisi ise kitabın son kısmında tasavvufu yanlış anlayanların düştükleri hatâların belirtilmesidir. Serrâc burada sünnî Müslümanlığa uygun düşmeyen hususların tamâmen yanlış bir tasavvuf anlayışını temsil ettiğini söylüyor, ki bu noktalara ilerde tekrar döneceğiz. Bu ve benzeri eserleri (meselâ Kelâbâzî’nin Taarrufu ve Kuşeyrî Risâle’si) gözden geçirenler bunlarda Peygamberin hakikî tâkipçilerinin sûfîler olduğunu göstermek hususunda özel bir gayret görürler. Yine bu eserlerden açıkça anlaşılıyor ki yazarların endişesi sâdece kendilerini sünnî cemaate kabul ettirmek değil, aynı zamanda bizzat sûfî yolunu seçenler arasında meydana gelen kargaşalıkları ortadan kaldırmaktır. Nitekim zâhidlik yolunun sûfîliğe dönüşünde önemli köşebaşlarından biri olan Antakî, kendi zamanında sûfîlerin câhilliğinden şikâyet etmekte ve âlimlerin servet peşinde koşmaları yüzünden gençlerin tahsil ve terbiyeden mahrum kaldıklarını söylemektedir. Sûfîler arasındaki "dikişsiz" şathiyatın sebep olduğu kargaşalıklar ise bütün müelliflerin ortak şikâyetidir.
Erol Güngör - İslam Tasavvufunun Meseleleri - Sayfa 64

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?