Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2007
ISBN
978-9944-83-016-4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Latif Cevaplar
Sultan Ahmed Han, çok sevdiği üstâdı Hüdâyî Hazretleri’ne kıymetli bir hediye göndermişti. Fakat Hazret-i Hüdâyî, devlet ricâlinden hediye alma alışkanlığı olmaması için kabûl etmedi. Bunun üzerine Sultan Ahmed, hediyeyi uhdesinden çıkarmış bulunduğu için onu devrin şeyhlerinden Abdülmecîd Sivâsî Hazretleri’ne gönderdi. Abdülmecîd Sivâsî Hazretleri’nin hediyeyi kabul etmesi münâsebetiyle de bir ziyâret esnâsında:
“–Efendi Hazretleri! Ben bu hediyeyi daha evvel Hüdâyî Hazretleri’ne göndermiştim. Kabul buyurmamıştı. Fakat siz kabul buyurdunuz!” dedi.
İfâdelerdeki nükteyi anlayan Sivâsî Hazretleri de şu mânidar cevabı verdi:
“–Sultanım! Hazret-i Hüdâyî bir ankâdır ki, lâşeye tenezzül etmez!”
Bu cevaptan memnun olan Sultan, aradan birkaç gün geçtikten sonra Hüdâyî Hazretleri’ne uğradı. Ona da:
“–Efendim! Sizin kabul etmemiş olduğunuz o hediyeyi Abdülmecîd Efendi kabul buyurdu.” dedi.
Hazret-i Hüdâyî de mütebessim bir çehre ile:
“–Sultanım! Abdülmecîd Efendi bir deryâdır. Koca deryâya bir damlacık mâsivâ kiri düşmesi, onun sâfiyetine zarar vermez!”
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevremi, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım... Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım... Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığını sandım... Kırk yaşındayım. Bugün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum... Kendimi öldürmeye çalışıyorum... Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım... Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı." Efsane sahibiyle yüzleşiyor.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevremi, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım... Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım... Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığını sandım... Kırk yaşındayım. Bugün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum... Kendimi öldürmeye çalışıyorum... Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım... Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı." Efsane sahibiyle yüzleşiyor.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
"Doğumum bile bir kökünden kopma idi. On yaşıma kadar, çevremi, özellikle çevremdeki sessizliği kavramaya çalıştım... Yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım... Otuz yaşım ile kırk yaşım arasında ne akıllı ne de çılgındım. Dünyayı kavradığını sandım... Kırk yaşındayım. Bugün, gecenin bazı saatlerinde kitlenin anlamsız gürültüsü içinde boğuluyorum... Kendimi öldürmeye çalışıyorum... Özlemlerim kalmadı. Bıraktım. Hepsini kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım... Ve bana ölümsüzlerin sonsuz acıları kaldı." Efsane sahibiyle yüzleşiyor.
Fabrika Ürünü
Artık giderek dünya insanları bana bir fabrika ürünü gibi görünüyor. Tabii bu çok sert bir önyargı.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2007
ISBN
978-9944-83-016-4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Dildeki Hançer
Alçakça söylenen bir söze karşı sakın cevap vereyim deme!.. Çünkü o sözün sahibinde, onun gibi daha nice düşük sözler vardır. Cevabınıza yine o bayağı ifadelerle karşılık verirler. Câhil ile sakın latife etmeye kalkma!.. Dili zehirli olduğundan gönlünü yaralar.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2007
ISBN
978-9944-83-016-4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Vakit Geçmeden Güneş Batmadan
Kâinâtın küçük bir kopyası olan vücûdumuzda her ân kaç bin hücre doğuyor ve ölüyor. Sanki o, tıpkı kâinât gibi; bir tarafıyla doğumevi, bir tarafıyla mezarlık… İşte fânî olan bu hayat sahnesinde gerçekleşen nefsânî başarılar, deniz kenarında oynayan çocukların, gelecek bir dalga ile yok olmaya mahkûm, kumdan yapılmış evleri ve oyuncakları kabîlindendir.
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
232
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
2007
ISBN
978-9944-83-016-4
Baskı Sayısı
0. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
İnsanın iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, toplum hayatında da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında kaybolanlar aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.
Malzemeyi Eksik Kullanmak
"...Hâsılı binalardaki malzeme eksikliklerinin bilânçosu bize çok ağıra mâl oldu. Geç de olsa «depreme dayanıklı» şartı önem kazandı.
Bu hakikatler, dış görünüş itibarıyla hayatî olduğu kadar mânevî ibret ve hikmetlerle doludur. Bize, ruh ve gönül dünyamızda yaşanacak depremlere karşı iç âlemimizi nasıl inşâ etmemiz, yani nasıl bir İslâmî şahsiyet ve karakter kazanmamız gerektiğine işaret eden hayâtî meselelerdir. Çünkü insanoğlu, aslında en büyük depremleri iç dünyasında yaşar. İçini inşâ edememiş bir kimse, dışarıdan esecek en küçük bir rüzgârla savrulup gider. Aynı şekilde, eğer bir kimse kendini her yönüyle sağlam ve tam inşa etmemişse, yaşayacağı imtihan depremlerinde ebedî bir enkaza dönüşebilir."
Neden Altını Çizdim?
Kitabın ilk hikayesi: Beyaz Mantolu Adam. Sanki Oğuz Atay o köşedeki kaldırıma oturup, aynasını sokağa tutarak yazmış. Bu nedenle Beyaz Mantolu Adam'dan birkaç satırlık alıntılar yapmak ne o adamı ne de kalabalığı anlatmak için iyi bir yol değil, bir bütün olarak bakmak gerekiyor. Bana gelince hikayenin başına ancak "burası bir adam" diye not düşebildim.
Beyaz Mantolu Adam
Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı. Parası yoktu. Dileniyordu. Caminin önündeydi. Büyük bir camiydi bu. Minareleri, kubbeleri, kemerleri ve parmaklıkları pencereleri filan hepsi tamamdı. Özellikle avlusu: dilenenler için en önemli yer. Bir kenarda duruyordu. Hiçbir hüner göstermediği için ya da acındırıcı bir garipliği olmadığı için ya da kendisini çevreden ayırıp başarısızlığına üzülecek kadar düşünemediği için dilenirken de başarısızdı.
Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Masallar, ünlü Alman yazarı Hermann Hesse'nin 'Masallar' (1920), 'Fabulier Kitabı' (1935), 'Düş Gezintileri' ( 1945) ve 'Savaş ve Barış' adlı kitaplarında yer alan bütün masallarını içermektedir. Hermann Hesse, masallarla ilgili olarak şöyle der: "Hayalgücü ve duyguları paylaşabilme yeteneği, sevginin türlerinden başka bir şey değildir." Masallar, 1920 yılında ilk kez yayımlandığında Oscar Loerke şöyle yazıyordu: "Ozan Hesse insanın en akılsızca, en bilgece isteklerini somut olarak sergiliyor.
Neden Altını Çizdim?
Ölüm bir kapıdır sadece...
Sessiz bir soru
Dünyadaki her görüntü bir simgedir, her simge de açık duran bir kapı. Eğer insanın ruhu yeterince hazırsa geçebilir bu kapıdan ve dünyanın bütünleştiği o öze, sizin, benim, gecenin ve gündüzün tek bir olguya dönüştüğü yere ulaşabilir. Her insan yaşam sürecinde o ya da bu nedenle böyle açık bir kapıyla karşılaşır bir gün ve görüntülerin tümünün simgesel olduğunu, bu simgelerin ruhla ölümsüz yaşamın ardında gizlendiğini düşünür. Ama bu kapıdan girip dünyanın hoş ve çekici görüntülerini silip onların yerine sezgiyle anladığımız gerçek özü elde etmeyi gerçekten isteyen az insan vardır. Henüz çocukluğunu yaşayan Anselm için çiçeğin çanağı sonunda kutsanmış yanıtı sezgiyle bulabileceği bir yola açılan ve açıkça dile getirilemeyen sessiz bir soru demekti.
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.
Neden Altını Çizdim?
sentaks: söz dizimi
Günbatımları
Her şeyin bir karşılığı var. Günbatımlarından asla bahsedilmeyen klasikleri okudukça nice günbatımlarını kavrayabilir hale geldim. Varlıkların, seslerin ve biçimlerin farklı değerlerini ayırt etmemizi sağlayan cümle kurma yeteneğiyle, gökyüzünün ne zaman yeşil olduğunu, sarının neresinde göğün yeşilimsi mavisinin saklanabileceğini anlama yeteneği arasında bir ilişki var. Ayırt etme yeteneğiyle "ince düşünmek" aslında aynı şey. Sentaks olmasa, kalıcı duygu da olmaz. Ölümsüzlük bir dil bilgisi uzmanının işidir.