Tatar Ramazan
Tatar Ramazan, Kerim Korcan`ın aynı isimli eserinden uyarlanan serinin ilk filmi. Olaylar II. Dünya Savaşı`nın bütün hızıyla sürdüğü 1942 yılında geçmektedir. Ahmet Kaya`nın müziklerini yaptığı film Cumhuriyet gazetesinin o dönem attığı manşetlerle anılır. Kerim Korcan'ın aynı isimli eserindeki 9 hikayeden sürgüne gönderilişine kadar olan hikayeleri içeren bu ilk filmin konusu; toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder ve hapisane müdürüne Ankara'ye mektup yazması için konuşur. Fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Gariban kesimi arkasına alır ve gariban kesim arasında sevilen sayılan birisi olur. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir...700 kasaba.70 vilayet.7 düvelde namı söylendi... Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatar_Ramazan_(film)

Merhaba yarenler, merhaba felaket arkadaşlarım

Tatar Ramazan: "Merhaba yarenler, merhaba felaket arkadaşlarım!"
Tatar Ramazan
Tatar Ramazan
Tatar Ramazan, Kerim Korcan`ın aynı isimli eserinden uyarlanan serinin ilk filmi. Olaylar II. Dünya Savaşı`nın bütün hızıyla sürdüğü 1942 yılında geçmektedir. Ahmet Kaya`nın müziklerini yaptığı film Cumhuriyet gazetesinin o dönem attığı manşetlerle anılır. Kerim Korcan'ın aynı isimli eserindeki 9 hikayeden sürgüne gönderilişine kadar olan hikayeleri içeren bu ilk filmin konusu; toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder ve hapisane müdürüne Ankara'ye mektup yazması için konuşur. Fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Gariban kesimi arkasına alır ve gariban kesim arasında sevilen sayılan birisi olur. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir...700 kasaba.70 vilayet.7 düvelde namı söylendi... Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatar_Ramazan_(film)

Volta

Tatar Ramazan: Yorgunluğun yarısı gitti, kaldı yarısı. Sizler nasılsınız? Akseli Ali: Şükür, geçinip gidiyoruz. Tatar Ramazan: Geçim yolundaysa gerisi kolay. Abdurrahman Çavuş: İnsan rahat etmek istiyorsa mahpusta, önce metanetli olacak. Ondan sonra hiç mi hiç etliye sütlüye karışmayacak. Tatar Ramazan: Valla her at bir çubukla kovulmaz. Her yiğidin de bir yoğurt yiyişi vardır. Bana karışana ben hayli hayli karışırım. Abdurrahman Çavuş: Kanun vardır kırbaç gibi, kanun vardır sütlaç gibi. Adamına göre.
Tatar Ramazan
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
406
Baskı Tarihi
Haziran 2007
ISBN
9944-125-12-1
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
Gaziemir / İzmir
Yayın Evi
Kaynak Yayınları
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Fatih camii imamı!

Eğinli Hacı Hafız Hasan Efendi, dört yaşında yetim kalıp kasap olan dayısıyla İstanbul'a gelmişti. Mahalle mektebini ve hâfızlık mektebini bitirip hafız olmuş, şeyhülkurra vekili olmuş, Vakde Camii'ne imam olmuş, son olarak Fatih Sultan Camii'nde ikinci imamlık ediyormuş. Bu tarihte Medine'ye hicret etmiş. Devir, Sultan İkinci Abdülhamid zamanıdır. Kendisi: "Arkadaşlar, derdi, bu gözler neler gördü. Onun için Türkiye'nin bugünkü acıklı manzarasını görmek beni ağla­tır. Dayanamam. Görsem, perişan olurum, kendimden geçerim, O zamanla ilim hayatını, şahidi olduğu bir hadiseyle birlikte şöyle anlatmıştı: Fatih Camii'nin namazda ilk beş altı safını ulema, müderris­ler teşkil ederdi. Onların arkasında talebeler saf tutardı. Cami beyaz sarıklarla papatya bahçesi gibi olurdu... Ben imam vekili idim. Baş imam vefat etti. Benim imam tayin olunmam beklenirken, nereden iltimaslı ise başka bir zat geldi. Fakat âlim olmadığı belliydi.­ Bir sabah namazım kıldırırken, yeni gelen imam yanıldı. Feth ettiler alamadı. Birkaç kere de ben feth ettim; yine alamadı, becerip toparlayamadı, yanlış okudu. Cemaatin ön safında meşhur Tikveşli Hoca da bulunuyordu. Alimler âlimi, sultanül ulema, günün reisül uleması... Hoca son derece heybetli, gür sesle, saltanatlı, büyük bir âlimdi. İmam selâm verdi, namazı bitirdi. Halbuki yanlış okumuştu... Selâm verdikten sonra, arkaya dönüp bana, yaptığı yanlışla ilgisi olmayan başka bir şeyi sordu: "Hacı Hafız Efendi, buradaki mâ, nâfiye miydi, mevsûle miydi?" Ben cevap vermeden, Tikveşli Hoca Efendi, hiddetli bir sesle müdahale etti: "Efendi, senin ilimle, nâfıyeyle mevsûleyle ne işin var! Gü­neş doğacak, bu kadar insanın vebali var! Kalk! İnna a'teynâ ke'l-kevser, kıldır şu namazı, güneş doğacak! Baktık imam ertesi gün gelmedi. İstifa etmiş...

Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1979
ISBN
975-437-065-6
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Türkiye’deki anarşinin otopsisidir. Romanda, yalnız boşa giden gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı grafiğini de bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye’de bütün görevleri, ödevleri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. eri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. İnsana ve insanın gerçek hayatına kurulan tuzağın romanlaşmasıdır bu kitap.

Güzeldi, kendisi dahil, hiç bir kızın olamayacağı kadar güzeldi...

Güliz çevikti, şuhtu ve zarifti. Yanakları al al olmuştu; güzeldi, kendisi dahil, hiç bir kızın olamayacağı kadar güzeldi; bunca gencin arasında en canlısı idi o. Mutluydu ve mutluluğa inandırıyordu, mutluluğun kaynağı gibiydi.

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
220
Baskı Tarihi
1998
Yazılış Tarihi
1982
ISBN
975-437-042-7
Baskı Sayısı
7. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Hicret'in 15. asrına girdiğimiz şu yıllarda 'İslam bir inanç sistemi ve hayat nizamı olarak bütün dünyanın ilgisini çekmektedir. ''İslamın Bugünkü Meseleleri'' adıyla neşrettiğimiz eserde yazar, bu meseleyi sosyal ilimci gözüyle incelemişti. Bu kitapta ise, aynı metodla tasavvuf meselelerini ele almaktadır. Günümüzde tasavvuf Türk aydınının zihnini ne bakımlardan meşgul etmektedir? Çağımızın tarih, felsefe, sosyoloji-psikoloji bilgileri hesaba katıldığında, tasavvuf üzerinde nasıl bir değerlendirme yapılabilir? Tasavvufi düşüncenin geleceği ne olabilir? Tasavvufun İslam'daki yeri nedir?

Eflatun'un ideler alemi ve aşk

Bütün idelerin ortak bir özü vardır ki, herşeye özünü veren bu ortak öz Tanrı'dır. İşte felsefenin gayesi olaylar (fenomenler)dan hareket ederek onların gerisindeki gerçek âleme ve nihayet Tanrı'ya ulaşmaktır. İnsan ruh ve beden olmak üzere ikili bir varlıktır. Beden bizi dünyaya bağladığı için özleri kavramamıza engel teşkil eder. Ruhumuz bir bedene bağlanmış olmakla birlikte ondan tamamen ayrıdır. Beden dünyevi şeylere yöneldiği halde ruh ebedi olanla ilgilidir. Fakat ebedi özlere, yani idelere erişebilmek için bedenin esaretinden tamamiyle sıyrılmamız gerekir. Şu halde hakikati bulmak isteyen insanın ilk işi ruhunu her türlü dünyevi istekten arıtmak olmalıdır. Böylece zühd, mutlak ve bir olana varmanın şartlarından biri oluyor. Fakat bizi oraya götüren asıl yol aşk'tır. İlim varlığın görüntüleriyle uğraştığı halde aşk doğrudan doğruya hakikate yönelmiştir. çünkü insanın ruhu tabiata sahiptir ve oradan ayrılıp dünyevi bir be- denle birleşmiş olmak dolayısiyle kaybettiği o eski birliğe susamıştır. Eflatun kendisinden önceki Yunan filozoflarından bilhassa Pitagoras, Parmenides, Herakleitos ve Sokrates'ten tesirler taşımaktadır. Bunlar arasında Pitagoras'ın -ismi pek zikredilmese de- tesiri çok büyük olmuştur. Eflatun'daki dini temayül, ölümsüzlük inancı, öbür dünya kaygısı, kısacası Mağara İstiaresi'nde anlatılan herşey, bu arada matematiğe saygı, mistisizm hep Pitagoras'tan geliyor. Parmenides ise -bizim konumuz açısından- bütün değişmelerin aldatıcı olduğu, gerçekte değişme olmadığı fikrinin başlıca ilham kaynağıdır. Eflatun'un asıl mistik tarafı inançlarında esas itibariyle başkasına intikali imkansız bir kat'iyetin bulunmasıdır; bu ifadesi imkansız şey ancak hayat tarzı halinde intikal edebilir. Pitagorasçılar kendi tarikatlerine giren kimseleri belli bir zihni ve ahlaki disipline sokuyorlardı. Eflatun da ayni şeyi düşündü, Bir insanın iyi bir devlet adamı olmak için "iyi"yi bilmesi lazımdı, bu da ancak zihni ve ahlaki bir disiplinden geçerek sağlanabilirdi.

Tatar Ramazan
Tatar Ramazan, Kerim Korcan`ın aynı isimli eserinden uyarlanan serinin ilk filmi. Olaylar II. Dünya Savaşı`nın bütün hızıyla sürdüğü 1942 yılında geçmektedir. Ahmet Kaya`nın müziklerini yaptığı film Cumhuriyet gazetesinin o dönem attığı manşetlerle anılır. Kerim Korcan'ın aynı isimli eserindeki 9 hikayeden sürgüne gönderilişine kadar olan hikayeleri içeren bu ilk filmin konusu; toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder ve hapisane müdürüne Ankara'ye mektup yazması için konuşur. Fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Gariban kesimi arkasına alır ve gariban kesim arasında sevilen sayılan birisi olur. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir...700 kasaba.70 vilayet.7 düvelde namı söylendi... Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Tatar_Ramazan_(film)

Devlet

Devlet adil olduğu sürece güçlüdür.
Tatar Ramazan
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
192
Baskı Tarihi
Ocak 2013
ISBN
978-605-08-0273-3
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Timaş
Editörü
Sakine Korkmaz

Neden Roma?

Hiçbir entelektüel dönüşüm, boşlukta olamayacağından, bunu toplumsal yapıda aramak ve bunun neden Roma'da gerçekleştiğine bakmak gerekmektedir. Geleneksel hukuk sistemi, örf ve âdet hukukudur, somut problemler üzerine inşa edilmiştir. Kavramsal değildir ya da kavramların sınırları iyi belirtilmemiştir. Örneğin, 'mülkiyet' kavramı, geleneksel hukukta da yer alır, ama sınırı çizilmiş olmadığı için, 'intifa' ve 'tasarruf hakkı, mülkiyet hakkından ayrılmış değildir. Dolayısıyla, kavramlar arası ince farkları göz ardı eden geleneksel hukuk, yeterince kuşatıcı sayılmaz. Bu durumda hukukun temel amacı olan, adaletin sağlandığından da emin olunamaz.

Sayfa Sayısı
120
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Dergah Yayınları
1941'de ölen Tagore arkasında pek çok eser bıraktı. Bunlarda güzellik, çocuk sevgisi ve sadelik gibi konuların yanısıra asıl olarak Tanrının varlığı meselesini işledi. Bu kitap, Hint sanat ve düşüncesinin zirvelerinden biri olan yazarın en çok tanınan eserlerindendir

Sorgu dolu gözlerin

Sorgu dolu gözlerin hüzünlü. Denizin dibini araştıran ay gibi, onlar da ne demek istediğimi anlamaya çalışırlar. Hiçbir şey saklamadan, gizlemeden hayatımı inceden inceye gözlerinin önüne serdim. İşte bunun için sen beni tanımazsın. Eğer o bir mücevher olsaydı, boynuna takmak için yüz parçaya bölüp bir gerdanlık dizebilirdim. Eğer o, sadece yuvarlak, küçük ve latif bir çiçek olsaydı, kökünden koparıp, saçlarının arasına takabilirdim. Fakat o bir kalpdir,sevgilim. Nerde onun dibi, nerede kıyıları?

Cyrano De Bergerac
Cyrano de Bergerac Cyrano de Bergerac'ın gerçek hayat öyküsünden esinlenlerek, Fransız şair ve oyun yazarı Edmond Rostand tarafından yazılmış, Jean-Paul Rappeneau'nun yönettiği, Jean-Claude Carrière ve Rappeneau tarafından uyarlanan Fransız komedi-dram filmidir. Film, En İyi Yabancı Dilde Film Altın Küre Ödülünü kazandı. Film, Fransa'da 4.732.136 kişi tarafından izlenmiştir. Cyrano de Bergerac, 2010 yılında Empire dergisinde "Dünya Sinemasının En İyi 100 Filmi" içerisinde 43. sırada yer aldı. Cyrano de Bergerac'ı canlandıran Gérard Depardieu, 1990 Cannes Film Festivali'nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazandı. Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Cyrano_de_Bergerac_(film,_1990)

İstemem! Eksik olsun!

- Ne yapmak gerek peki? Sağlam bir arka mı bulmalıyım? Onu mu bellemeliyim? Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı? Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı? İstemem! Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret? Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip, Taklalar mı atmalıyım? İstemem! Eksik olsun! Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli? Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli? Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli? İstemem!
Cyrano De Bergerac
Türü
Roman
Sayfa Sayısı
144
Yazılış Tarihi
1979
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İz Yayıncılık
Anadolu’nun bir taşra kentinden Yeni Dünya’nın metropollerine kadar uzanan bir coğrafyada kaynaşan insanımız... Modernleşmiş olanlarla kişiliklerini koruma çabasıyla bunun dışında kalanlar... Her iki kesitte yaşayan insanların kendi kendileriyle gerek çevreleriyle olan çatışmalarından doğan dram... Eksik kalmış aşklar, eksik bırakılmış eylemler... Bu kitabı okurken Batı kültürünün baskısı ile çaresiz bırakılmış insanımızın bocalayışını, gizli protestolarını ve gizli kabullenişlerini göreceksiniz...

Elli Yıl

Ama elli yıldır ilk kez şimdi fikrimi değiştiriyorum. Eve kapanıp kalmakla insan değiştirmek istediği bir dünyayı değiştiremez. Ama bunu anlamam için elli yılın geçmesi gerekiyormuş.