Türü
Roman
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Anna Karenina Lev Tolstoy tarafından yazılmış bir romandır. 1873-1877 yılları arasında bölümler halinde basılmıştır. 125 farklı yazarın belirlediği bir listede zamanımıza kadar yazılmış en iyi roman olarak görülmüştür.
Konu:
Romanın başlangıç cümlesi:
“ Happy families are all alike; every unhappy family is unhappy in its own way.
(Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.)
”
Ölüm
Her şeyin kaçınılmaz sonucu olan ölüm, ilk defa karşı konulmaz gücüyle gözlerinin önünde canlandı. Hemen şuracıkta, yanı başında, yarı uyur, yarı uyanık inleyen ve alışkanlıkla, hiç farketmeden bazen Tanrı'yı, bazen şeytanı çağıran bu sevgili varlıktaki ölüm, hiç de eskiden kendine göründüğü kadar uzak değildi artık. Ölüm, aynı zamanda kendi içindeydi; bunu hissediyordu. Şimdi değilse yarın, yarın değilse otuz yıl sonra onunla karşılaşmayacak mıydı? Zamanın ne önemi vardı ki! Bu kaçınılmaz ölüm de neydi; bunun üzerinde hiçbir zaman düşünmemişti ve düşünmekten korkuyordu.
''Çalışıyorum, bir şeyler yapmak istiyor, çalışıp çabalıyorum, oysa günün birinde ölümün geleceğini ve her şeyin biteceğini tamamen unutmuşum.''
Levin karanlıkta, karyolasının üzerinde çömelmiş, kollarını dizlerini dolamıştı. Gelgelelim derin derin düşündükçe ölüm gerçeğinden de şüphe edemeyeceğini daha iyi anlıyordu. Gerçekten de bunu unutmuş, hayatttaki en küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırmıştı; günün birinden ölümün çıkagelip her şeye nihai bir son vereceğini; şu halde, herhangi bir işe başlamanın ne değeri vardı? Çaresi de yoktu. Evet; bu korkunç bir şeydi, ama böyleydi.
Umutsuzlukla kendi kendine, ''Evet, ama hala yaşıyorum, şimdi ben ne yapayım, ne yapmalıyım?'' diye söylendi, mumu yaktı, yavaşça kalktı, aynaya doğru gitti, yüzünü ve saçlarını incelemeye koyuldu. Evet, şakaklarında aklar vardı. Ağzını açtı; dişleri çürümeye başlamıştı. Pazularını sıvadı. Gücü yerindeydi, ama şimdi hasta olan Nikolay'ın da bir zamanlar sağlam bir vücudu vardı. Birdenbire, çocukken nasıl birlikte yattıklarını ve birbirlerine yastık atmak ve katılarak gülmek için Fiyodor Bogdaniç'in kapıdan çıkmasını beklediklerini hatırladı. Öylesine güzeldi ki, köpürüp taşan neşesini Fiyodor Bogdaniç'in korkusu bile durduramazdı. '' Şimdi ise bu çökmüş bomboş göğüs... Ve, ne olacağımı bilmeyen ben...''
Kardeşinin öksürüğüyle kendine geldi.
''Hay kör şeytan! Kuzum sen ne dolaşıp duruyorsun, niye uyumuyorsun?''
''Bilmem, uykum kaçtı işte.''
''Ben iyi uyudum. Şimdi artık terlemiyorum da... Bak, yokla gömleğimi; terlememişim, değil mi?
Levin, kardeşinin gömleğini yokladı, paravanın dışına çıktı, mumu söndürdü, ama uzun bir süre daha uyuyamadı. Tam, nasıl yaşaması gerektiği sorununu biraz olsun çözümlediği bir sırada, karşısına çözümlenmesi imkansız, yeni bir sorun, ölüm sorunu çıkmıştı.
''İşte, ölüyor. Baharda ölecek; ona nasıl yardım etmeli? Ona ne söyleyebilirim ki? Bu konuda hiçbir şey bilmiyordum. Ölümün varlığını bile unutmuşum.''