Bildiğimiz Dünyanın Sonu
Türü
Akademik
Sayfa Sayısı
280
Baskı Tarihi
2000
Yazılış Tarihi
1999
ISBN
975-342-287-3
Baskı Sayısı
1. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Bülent Somay, Semih Sökmen
Mütercimi
Tuncay Birkan
Orijinal Adı
The End of the World as We Know it, Social Science for the Twenty-First Century
Marx’ın ve Engels'in Manifesto'yu yazmalarından bu yana geçen yüz elliyi aşkın yılda, Marksistlerin "kapitalizm krizi" ile ilişkileri, "Kurt var!" diye bağıran çobanın hikâyesine benzedi. O dev, sarsıcı ve yok edici kriz bir türlü gelmek bilmiyor. Marksistler de her geçici, kısmi krizi beklenen nihai kriz sanmaktan vazgeçmiyorlar.
İlerleme kaçınılmaz değildir
Şu anda sadece bu öncüllerimden ahlaki ve siyasi sonuçlar çıkarmak istiyorum. İlk sonuç, her türlü biçimiyle Aydınlanma'nın vazettiğinin tersine, ilerlemenin hiç de kaçınılmaz olmadığıdır. Ama bu yüzdenilerlemenin imkânsız olduğunu kabul ediyor da değilim. Dünya son birkaç yüzyılda ahlaki açıdan ilerlememiştir, ama ilerleyebilirdi.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
253
Baskı Tarihi
Eylül 2009
ISBN
978-975-253-978-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Editörü
Emine Eroğlu
Modern(leşmiş) okur-yazarların katı reflekslerinin aksine Hilmi Yavuz, şiirsel-düşünsel serüveninin başından beri çokyönlü okumalarıyla, kendine özgü bir yol üzerinde yürüyerek, özellikle tasavvuf irfanından devşirdiği birikimi ve inşa ettiği duyarlılığı hem şiiri hem de düzyazıları açısından temel bir kaynak haline getirmiştir.
İslam’ın Zihin Tarihi de şiirden felsefeye, tasavvuf irfanından siyasete geniş bir ilgi alanına ilişkin tecessüsünü dersleriyle, söyleşileriyle ve yazılı tanıklıklarıyla dile getiren Hilmi Yavuz’un İslam üzerine yazdığı makalelerden oluşuyor.
İslam Terakkiye Mani midir?
”İslam terakkiye mani midir?" Soru, bu ifadeyle ilk kez 1883’te Fransız düşünür Ernest Renan tarafından Sorbonne’da verilen bir konferansta dile getirilmiştir. Konferansın konusu, İslam'ın terakkiye (ilerlemeye) mani olup olmadığı meselesiydi. Renan'ın söylediklerinin önemi, söyleminin, Batı’nın İslam konusundaki düşüncelerine bir tür kaynaklık edecek doğrultuda sözler oluşundadır. İslam’ın terakkiye engel bir din olup olmadığı meselesi, genellikle İslam'da Orta Çağ’da ’içtihad kapısının kapanması’yla ilişkilendirilir. Bu görüşe göre ’kapı'nın kapanması, İslam’da ilerlemenin, dolayısıyla da modernleşmenin önünün kapanması demektir.
Renan ise söz konusu konferansında İslam’ın terakkiye mani olduğunu ileri sürerken, terakkiden anladığının bilimsel düşünce olduğunu açık seçik ortaya koymayı ihmal etmemiştir. Ona göre İslam'ın terakkiye mani olması, İslam toplumlarında bilimsel düşünce üretiminin olanaklarının bulunmayışındandır. Bir başka deyişle, bilimsel düşünce İslam’da mümkün değildir, zira İslam bilimsel düşünce üretimine olanak vermeyen birtakım koşulları dayatmıştır.
Renan'ın söz konusu konferansta söylediği bazı sözler, başta Cemaleddin Afgani olmak üzere kimi Müslümanları tedirgin etmiştir. Afgani, bu konferanstan hemen sonra Le Monde gazetesinde yayınlanan bir mektubunda, Renan'a bazı eleştiriler yöneltmiş, o da bunun üzerine yanıt olarak yine aynı gazeteye bir açıklama göndermiştir. Renan bu açıklamada konferanstaki sözlerini, yani İslam’ın mahiyeti icabı bilimin gelişmesine engel olduğu konusundaki düşüncelerini tekrarladıktan sonra, şöyle diyor: ”Ben bütün Müslümanlar cahildir, cahil kalacaklardır demedim; İslamiyetin ilme büyük engeller çıkardığını, idaresi altında bulunan ülkelerde beş—altı asırdan beri ilmi yok ettiğini söyledim. Müslümanlar, Müslümanlığa dayanarak kalkınamazlar. Müslümanlığın zayıflaması sayesinde kalkınabilirler. İslamiyetin ilk kurbanları Müslümanlardır. Müslümanı dininden kurtarmak, ona yapılabilecek en büyük iyiliktir.”
Terakki ya da günümüz terimiyle ilerleme kavramının da Renan’da, modernleşmeyle eş anlama geldiği düşünülürse, onun, modernleşmeyi bir nevi pozitivist bir zihinsel arka plan üzerinden okuduğu rahatlıkla öne sürülebilir.