karakter tahlili

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
242
Baskı Tarihi
2007
Yazılış Tarihi
1943
ISBN
975-7663-92-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Kubbealtı Neşriyat
Editörü
Aysel Yüksel
Bu kitap, uzun yıllar boyunca geçirdiği çilelerle, "güneşi seyrettiğin göklere bak, aksettiği kalıplara değil" diyecek bir iç olgunluğuna varan, böylece gerçek aşkı bularak "Son Menzil"e ulaşan kişinin serencâmını anlatır.
Neden Altını Çizdim?
Müthiş bir karkter tahlili...

Bir portre

Gerçekten de genç kadın, bu adamla tanıştığı günden itibaren, onu yükseltmek için elinden gelen her şeyi yapmış, cemiyette kendi kocası olduğu için değil, kendi kendisi olduğu için bir mevkiin sahibi etmeye bütün kuvvetiyle çabalamıştı. Fakat gayretleri boşa gitmişti. Zira Siret'ten yardım görmemiş, her afetten daha yaman, daha öldürücü ve şifasız bulduğu şahsiyetsizlik hastalığının tedavisi için, genç aktör, karısının himmetine tamamen bigane kalmıştı. Her meclise intibak eden, her tempoya ayak uyduran, her cereyana sürüklenen, en garibi her büründüğü kaftanı kendi ölçüsüne elverişli bulan bu adam, kah işret alemlerinde çifteteIli oynar, kah kır eğlencelerinde kuzu çevirir ve bu tip eğlenceleri, muasır zevklere tercih ettiğini söyler, kah viskili, kokteyIli ziyafetlerde rakının avâmi bir zevk vasıtası olduğunu ileri sürer. Siret, ekseri yardım birliklerinde azadır; çünkü içtimai teşekküllere mensubiyet gururunu okşar. Ama kendisini halka el uzatır gösteren bu adamın, en yakınlarına dahi yardımı dokunmaz. Fikir adamlarının karşısında hürmetkar bir sükûta varır, san'atkârlara ve edebiyatçılara hayran görünebilir, siyaset ve iş adamlarına yaltaklanır. Fakat ellerinden alkış izleri silinmeden de, dudaklan hor görme ve istihza için harekete geçebilir. Basit kimseleri avlayarak, gazetesine havadis yetiştiren acemi bir taşra muhabiri gibi, hazin vak'aları alaycı bir eda ile izah ederek büyütür. Şu kadar var ki mizaçgirliği yüzünden, ilk gören kimseler üzerinde dünyanın en hoş, şen ve hayırsever adamı zannedilmekle beraber, şayet bu tanışma sıkı bir dostluk safhasına intikal edecek olursa, denizin dibinde yüzmekten boğulma raddesine gelmiş bir kimse gibi, içine daldığı sahte şahsiyetinin derinliklerinden dışarı fırlar ve hakiki hüviyetinin kupkuru sahiline üryan olarak kendini atar. Hasılı o, dağdan düşmekte olan bir taş parçası gibi şuursuzca baş aşağı koşmaktadır. Bu sukütun telaşı arasında kendini çarparak biraz durup soluk aldığı tek nokta, kadınlardır.