Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.
Kültür
- Sanatın ve ilmin birleşmesine mi taraftarsınız?
- Hayır! Bu ikisi birleştiği zaman, sanattan ve ilimden ziyade felsefeye yakın bir idrak doğar; sanatkârın sezişiyle âlimin kontrolünü birleştiren bir felsefî idrak doğar, ki ne sanat, ne de ilim budur. İkisinin de vasıtalarını ve metodlarını ayırmaya mecburuz: Sanatın sezme, çakma, kapma, toplama vasıtası ruhun -seziş ve zekâ- bütünüdür; ilmin araştırma, bulma, ayırma, deneme ve kanunlaştırma vasıtası tahlilî düşüncedir. Fakat ikisinin de itiraf edilmiş veya edilmemiş tek hedefi var: Anlamak.
Sonra ikisi de kendi esaslı metodunu yardımcısı olarak ötekinin vasıtasına muhtaçtır. Sezişsiz bir ilmî buluşa, az veya çok tahlilsiz bir romana, hattâ bütün terkibi vasıflarına rağmen tahlil süzgecinden geçmemiş bir şiire tesadüf edemezsiniz. Romana tabiat bilgilerinin metodunu uydurmak isteyen Zola'nın en büyük talihsizliği, sanatla ilim arasındaki hedef akrabalığını metod birliğine kadar götüren bir ifratın kurbanı olmasıydı.