Kesinliğinden kuşkulanmayacağımız bir tutamak, bir ölçüt arayışımız

(...) ilim, kadîm meşşaî gelenekte, aynı zamanda, illet'in bilgisi anlamına gelir; çünkü bilmek, özü, tanımı, orta-terimi ve illeti bilmektir. O kadar ki, Nasireddin Tûsî, İbn Sînâcı olmak ile olmamak arasındaki farkı, illet kavramına verilen yerin ve üzerine yapılan vurgunun belirlediğini bile söyler. Tam bu noktada, yani "ilmin orta-terimi, illeti bilmek" demek olduğu noktası üzerinde durulmalıdır. Varlık ve var-olan hakkında yakînî, kesin, doğru, hakikî bilgi üretmek için şart olan bu noktada, İbn Sînâcı gelenekte, kesinliğin garantisini faal akıl ve onunla girilen ittisal ilişkisi sağlıyordu; çünkü mahiyetin, illetin, orta-terim'in saf hâlleri oradaydı [Elbette burada denilmek istenilen tek tek mahiyetlerin mevcudiyetleri değildir]. Mümkinât dünyasında insan, ihsâsıyla (iç ve dış ihsâs/duyular) mahsûsu makûl hâle getiriyor; elde ettiği sureti, mahiyeti, orta-terimi, faal akıl ile, tecrîd sürecinin sonunda ittisal ederek, bir tür, onaylatıyordu. Ayrıntılara girmeden kısaca şu denilebilir: Bu sürecin, dolayısıyla ilmin, husulünde insanın bilişsel/kognitif yapısının yanında, faal akim tasdiki de şarttı. Bu nedenle insan zihninde hasıl olan sûret'in hem mümkinât dünyasındaki mevcûd ile hem de faal akıldaki asıl ile mutabakatı, ilmin kesinliği, yakînîliği açısından zorunludur. Burada, dikkat edilirse, amaç, varlık ve var-olan hakkında kesin bilgi elde etmek¬tir; öyleyse sorun bu kesinliği sağlayan şeyin ne olduğunu bilmektir. Eflâtunun ideaları, Aristoteles'in tekillerde içkin tümelleri, İbn Sina'nın akl-ı faal'i, aslında, değişken olanda değişmeyen öğeyi bulma; başka bir deyişle, değişmenin kaynağını, maddî olanı tecrîd edip saf subûtiyetin ideal noktası manaya ulaşma çabasıdır. İbn Sînâ, Talîkât'ında, "illet sabittir" derken, ilmi de söz konusu illeti bilmekle özdeşleştirirken, aslında ilmin de, bir kere elde edildikten sonra, değişmeyen bir şey olduğunu vurgulamak ister gibidir. Şuna da hemen işaret etmeliyim ki, başta tabiat hakkında olmak üzere, varlık ve varolanlar hakkında kesin bilgi arayışının en temel nedeni, hayatta o bilgiye göre eylemektir. Dolayısıyla insan kendine ilk çağlardan bu yana, iyi, doğru ve güzel yaşamak için kesinliğinden kuşkulanmayacağı bir tutamak, ölçüt arayışına girmiştir.
İhsan Fazlıoğlu - Işk imiş her ne var Alemde İlim bir kil ü kal imiş ancak - Fuzulî ne demek istedi? - Sayfa 24

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
147
Baskı Tarihi
2011
Yazılış Tarihi
2011
ISBN
978-975-8740-90-1
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Klasik
Editörü
Semih Atiş
Bu kitabın amacı İslâm-Osmanlı-Türk entelektüel tarihine ilişkin bir okumanın nasıl yapılabileceğini bir beyit üzerinden göstermeye çalışmak; edebî ve meşhur bir beyit olduğu için de, elden geldiğince, geniş bir kesimle irtibat kurabilmektir.