../ ne kadar iyimser olunursa olunsun Türkler'in -özellikle 10. yüzyıl dikkate alındığında- Vahiy İslâmı'nı tanıyıp ona mensup olduklarını söylemek hiç mümkün olmayacaktır. Zira onlar Vahiy İslâmı'nı değil, Farslılar'ın ve bazı mutasavvıfların İslâm'ını tanıyıp, ona iman etmişlerdi. /../ Bunların İslâm'ı ile ilgili olarak en genel biçimiyle şunu söylemek hiç yanlış olmayacaktır: Onlar (Farslılar ve Türkler'e islâm'ı ulaştıran Sûfîlerin büyük çoğunluğu) 7. Yüzyılda Resûlüllah (sav)'ın getirdiği İslâm'ı değil, çeşitli kültürel kalıplardan, düşüncelerden, felsefelerden, ideolojilerden etkilenmiş ve ton değiştirmiş bir İslâm'ın temsilcileriydiler. Bu İslâm'ı Türkler'e ulaştırdılar. Türkler ise "eski zamanların iyi İslâm'ı" zannettikleri bu inançlar bütününü kabul edip, kendi kültürel özellikleriyle rengini daha da değiştirmekten geri kalmamışlardır. Bunun sonucunda oluşan Türk-İslâm kültüründe, farklı dinlerin ve ideolojilerin varlığını aramak haksızlık olmaz. Bunlar ise çoğunlukla Türkler'in İslâm öncesi dönemlerinde yer alan özelliklerdir. Şamanizm bunlardan en önemlisi durumundadır. Şöyle ki, Şamanizmin en önemli özelliklerinden birisi, Şaman ismi verilen kişiyle ilgilidir. Kâşgarî'nin kâhin diye tercüme ettiği Şaman'a, Türkler Kam diyorlardı. Türkler'in bakış açısıyla Kamlar, Tanrı ile insanlar arasında aracılık yapan, korkuyla karışık bir saygı duyulan, gaipten haberler veren, toplumsal konularda hüküm verebilen, Tanrı'ya adaklar, kurbanlar sunulmasını sağlayan ve ayinleri yöneten, bazen insan üstü güçlere sahip olduğuna inanılan zaman ve mekân sınırlarını aşabilen, görünüşte delice davranışlara sahip, aslında çok zeki kişilerdi. Din değiştirme olayı ile ilgili olarak düşündüğümüzde bu tür özelliklere sahip inanç İslâm'da olmadığına göre Türkler'in Islâmî dönemde bu inançlarını terketmiş olmalarını beklemek gerekir. Fakat araştırıldığında bu inancın devam ettiği görülüyor. Şaman(Kam)lara ilişkin inançlar aynen devam eder ancak bazı şekil değişikliklerine uğrayarak. Bugün Ata, Baba, Derviş gibi isimlerle anılan ve İslâmî dönemde Türkler'in büyük saygı gösterip bağlandıkları kişilere ilişkin inanç ve düşüncelerin Şaman'ınkiyle aynı olduğunu kolaylıkla tesbit edebilmekteyiz. Muhteva aynıdır, değişiklik sadece isimdedir.
Konuyu somut delillerle gösterecek olursak; Yeni müslüman olmuş Türkler, dinin kurallarının uyulması zorunlu esaslar olduğunu belirtip, bunu da güçleri oranında kontrol eden fakihleri bir türlü sevemezler. Bu nedenle de o günün şartlarında dinî eğitim merkezlerine iyi gözle bakmazlar. Oralarda eğitim görenleri aşağılarlar. Bunun yanısıra her türlü inanca ve yaşantı türüne müsamaha gösteren, hiç bir inanç ve yaşantı sınırlamasını savunmayan kişilere karşı ilgileri ve saygıları sonsuz olur. Bu kişiler eski Kamların yerini almış o günün derviş, baba, ata, şeyh, sûfî, mürşid, velî, vs. sidir.
Vahiyden Kültüre -
Sayfa 33
-
Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
416
Baskı Tarihi
Nisan 2013
ISBN
978-975-352-011-9
Baskı Sayısı
9. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Allah (c.c), kendi yolunun küllenmiş işaretlerini hatırlatmak için zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberler, mesajlarını yaymaya çalışırken hem kendilerini engellemek isteyenlerin, hem de taraftarlarının zulümlerine maruz kalmışlardır.
Bu taraftarlardan bir kısmı peygamberin getirdiği sahih inancı olduğu gibi yaşamaya çalışırken, bir diğer kısmı kitabı tahrif etmek, bidat ve hurafelere tâbi olmak ve peygamberlerini adeta ilahlaştırmak gibi durumlara düşmüşlerdir.