Büyük Adam

İhtiyar keyifliydi; gözlerinin içi gülüyordu; Dünyanın en lezzetli meyvesini yemiş gibi de yalanıyordu. Delikanlı saf bir şaşırmışlıkla: - "Ama" dedi, "siz de hayransınız ona." - "Ne?" Gerçek bir öfkeydi bu. Öfke coşturdu İhtiyar'ı - "Ben., ben birisine hayran olacakmışım ha! Hem de ona, Marks’a.. koca eşşeğe!" O günden sonra sık sık oluyordu böyle konuşmalar. Delikanlı, dakikalarca Marks’ı ve Marksizm’i övmüş; kendisini belli bir alaycılıkla dinleyen İhtiyar "demek öyle?" deyince de bu cevabı vermişti. İhtiyar akıl almaz bir hızla konuşuyordu: - "Büyük adam’mış! Kimlere, ne mendeburlara büyük adam demişsinizdir siz! bir bilseniz utançtan geberirdiniz. Bir bölüğünüz, günün büyük adamının veya adamlarının ne tifturûnî hâlebî olduğunu sezerseniz ve., o zaman ne yaparsınız, bilir misin? Haydi yallah bir başka tifturûnîyi büyük adam’laştırmak için kollarınızı sıvarsınız. Bu amelelik için hayatınızı koyarsınız ortaya. Bâbil Kulesi’nin ve Ehramların ameleleri sizden onurludur. Büyük adam’mış! bu alçalışınızın sınırı da yoktur. Yâni yalnız politikada, Devlet denilen aptallığın üzerinde değildir bu yutturmaca. Sanatta, edebiyatta, bilimde de yutarsınız siz oltadaki bu yemi. Bu oyun bir endüstridir., insanların kurabildikleri en büyük endüstri. Burada Nobel’i övgüyle anmalıyım: Zıbarıp gitmeden önce uydurduğu "ödül" yutturmacası, daha önceki buluşundan, yâni dinamitten bin kat yıkıcı, yıkıcı ne kelime., gerçek değerler ve gerçek üstünlükler dediğiniz pimpiriklikler için çürütücü olmuştur. Niçin saklayayım? İşte ben bile yararlanıyorum bu buluşundan. Ben bile çeşitli dallarda ödüller koyuyor ve bundan ayni amaç için, yâni asıl başarılıları, işime gelenlerin karşısında küçük düşürmek, gölgede bırakmak için yararlanıyorum. Sen., kendini düşün., daha düne kadar sen de, ödüllendirdiğim sinema, tiyatro ve müzik ve resim ve roman ve üniversite çürüklerine ne kadar hayrandın!" Mitoloji’deki kötülük tanrısına çalışan bir acayip yaratığın pençesini andıran kıllı eli, umulmaz bir hızla tabağına dalıyor, bir mandalina dilimini kapıyor ve onun ucundan kopardığı minicik bir parçayı ağzına atıyor. Sonra, takma dişler, sanki o minicik parça kocaman bir mandalinanın bütünüymüş gibi uzun uzun çiğnerken sürdürüyor: -"Büyük adam ve ün yaratma endüstrisi! Yaşaması gerekir.. sürmesi ve geliştirmesi gerekir., bütün endüstriler gibi! Çünkü toplum denilen tezekten piramitin her katında ondan, sâdece ondan ve ancak ondan beslenenler vardır: Başkent’ler bu oyun sayesinde kurulur ve yaşar. Çeşitli piyasalar ve para kaynakları ve borsalar da öyle. Ve ünvanlar ve itibarlar ve nüfuz yağmaları., senin anlayacağın, insan denilen diksürüngenler’in gözlerini döndüren ne varsa, her şey bu oyun sâyesinde var olur ve sürer. Bunun için de sonu gelmez. Bu iğrenç oyuna son vermek için bambaşka bir sözlüğün dehâsı., zavallı beyinlerin hayâl bile edemediği bir güç, bir üstünlük gerekir."
Tarık Buğra - Gençliğim Eyvah - Sayfa 200

Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
1997
Yazılış Tarihi
1979
ISBN
975-437-065-6
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ötüken
Türkiye’deki anarşinin otopsisidir. Romanda, yalnız boşa giden gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı grafiğini de bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye’de bütün görevleri, ödevleri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. eri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir. İnsana ve insanın gerçek hayatına kurulan tuzağın romanlaşmasıdır bu kitap.