Oblomov, tıpkı Don Kişot ve Godot’yu Beklerken gibi, ünü yazarını aşmış romanlardandır. Oblomov sadece bir roman kahramanı değil, bir kavramdır. O, ataletin, aylaklığın, tembelliğin, üşengeçliğin, hayalciliğin, uykuculuğun cisimleşmiş halidir. Yatağında hayal kurarak uyuklamaktan başka bir emeli olmayan Oblomov’un, önce taşınma derdiyle boğuşmak, sonra çiftliğini denetlemek zorunda kalmakla altüst olan dünyası, eşine az rastlanır bir mizahla anlatılır.
Hisse senedi
İvan Matveyeviç:
"Bu hisse senedi de nedir?" diye sordu. "Ben tam olarak anlayabilmiş değilim."
"Bir Alman icadı!" diye yanıt verdi Tarantyev kızarak. "Örneğin, üç kağıtçının biri yanmaz ev diye bir fikir ortaya atıyor ve bu tür evlerden oluşan bir şehir kurmaya kalkışıyor. Tabii, büyük para gerek. Sonra satıp para toplamak üzere, her hissesi, diyelim, beş yüz ruble şeklinde piyasaya kağıt sürüyor. Bir yığın budala bu kağıtları kendi aralarında alıp satıyorlar. Firmanın işlerinin iyi gittiği söylentisi yayıldığında kağıtların fiyatı artıyor, kötü gittiği duyulduğunda ise her şey batıyor. Elinde bir sürü değersiz kağıt parçaları kalıyor, paran uçup gidiyor. "Şehir nerde?" diye soruyorsun, yandı ya da yarım kaldı diye yanıt veriyorlar. Senedin mucidi çoktan paraları toplayıp kaçmıştır. İşte hisse senedi dedikleri şey!"