kelimeler

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
350
Baskı Tarihi
2013
Yazılış Tarihi
1948
ISBN
978-975-07-1283-8
Baskı Sayısı
38. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Can Yayınları
Editörü
Ayça Sabuncuoğlu
Mütercimi
Celâl Üster
Orijinal Adı
Nineteen Eighty Four

Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (...) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.

Neden Altını Çizdim?
Bizdeki adalet kurumlarının adaletsizlik kaynağı haline geldiği günümüzde daha bir anlamlı geldi bu satırlar..

Savaş Barıştır, Özgürlük Köleliktir, Bilgisizlik Kuvvettir

Söylentilere göre, Doğruluk Bakanlığının yer üstünde üç bin odası, yer altında da, bir o kadar dehlizi vardı. Londra'nın değişik yerlerinde, aynı büyüklük ve mimaride başka üç yapı daha vardı. Bunlar öteki yapıları öylesine cüceleştiriyorlardı ki, Zafer Konağının çatısından dördünü birden aynı anda görebilirdiniz. Bunlar, hükümetin tüm organlarının bölüştürülmüş olduğu dört bakanlığın barındığı yapılardı. Doğruluk Bakanlığı haberler, eğlence, eğitim ve güzel sanatlarla ilgileniyordu. Barış Bakanlığı, savaşlarla uğraşıyordu. Sevgi Bakanlığı, yasaları ve düzeni koruyordu. Bolluk Bakanlığı, ekonomik olayların sorumluluğunu almıştı üzerine. Bunların yeni dilde adları, Doğru-bak, Barışbak, Sevbak ve Bolbak'tı. Aralarında en ürkünç olanı, Sevgi Bakanlığıydı. Bu yapıda bir tek pencere bile yoktu.

Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
224
Baskı Tarihi
2010
ISBN
9753626889
Baskı Sayısı
1. Baskı
Yayın Evi
Timaş
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız.Mor Mürekkep’in çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve derin.

Hayat ve Kelimeler

“Ne kadar zaman geçti kim bilir” dedi; ama bu kez tamam, artık hayatı öğrenmiş olmalıyım. Ben ki bütün kitapları okudum, bütün lügatleri hatmettim. Ben ki bütün kelimeleri ezberledim, artık hayatın anlamını bilmediğimi kim iddia edebilir? Değil mi ki hayatı kelimeler yapıyor, değil mi ki hayat kelimelerden çıkıyor?” Böylece yazıcı, hayatının,yani bütün hayatların anlamını öğrendiğine kani olarak simsiyah perdeleri açtı geriye. Parlak bir güneş ısığı doldu içeri. Gözleri acıdı, “bu da ne” diye söylendi. Dişarı çıktı. Bir kelebek kalktı kapı önündeki dağ lalesinin üzerinden. “Ne hoş çiçek” diye düşündü “ ve ne hoş bir uçuş,acaba isimleri ne?” Fakat zihnini ne kadar zorladıysa da ne dağ lalesini tanıyabildi, ne kelebeği. “Bunlar” dedi “mutlaka öğrendiğim kelimeler arasında yoktular.” Fakat akşama kadar yol boyunca gezinip de hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi tanıyamayınca. Hele akşam olup da üzerindeki lacivert ve sonsuz boşlukta asili duran ışık toplarını hayranlıkla seyredince. Bir portakal dilimine benzeyen aydınlığı anlamaya çalışınca içtenlikle.Ve hiçbirisinin ismini bir türlü bilemeyince. İçi acıdı. “Yazık” dedi “kelimelerle hayat uymuyor demek birbirine. Kim bilir bunlardan her birine ad olan kelimeyi kaç kez ögrendim, kaç kez geçirdim defterime. Kim bilir kelebek bunlardan hangisidir, hangisidir dağ lalesi, hangisi yıldızdır ve hangisidir adı hilal olan?” Gerisin geri odasına döndü. Bütün kitaplarını ve defterlerini fırlatıp attı bir köşeye. “Ben” dedi “hayatın kelimelerden çıkarılabileceğini zannetmiştim. Oysa karşıladıkları nesneyi bile göstermiyorlar. Demek kelimeler hayattan çıkıyor, hayat kelimelerden değil.” Tahta karyolasına uzandı,çizgili battaniyesinin üzerine. Sonra ansızın yerinden kalktı, dışarı firladı. Karşısına ilk çikan adama, hayatında bir tek kitap okuduğu bile ümit edilemeyecek bir adama, “Bayım” dedi, “Bana gösterir misiniz, kelebek bunlardan hangisidir ve hangisidir dağ lalesi olan?” Adam “ha” diye kabaca cevapladı, “şu gördüğünüz dağ lalesidir, onun üzerinden havalanan çiçek de kelebek.”