Türü
Hikâye
Sayfa Sayısı
0
Baskı Sayısı
0. Baskı
Masallar, ünlü Alman yazarı Hermann Hesse'nin 'Masallar' (1920), 'Fabulier Kitabı' (1935), 'Düş Gezintileri' ( 1945) ve 'Savaş ve Barış' adlı kitaplarında yer alan bütün masallarını içermektedir. Hermann Hesse, masallarla ilgili olarak şöyle der: "Hayalgücü ve duyguları paylaşabilme yeteneği, sevginin türlerinden başka bir şey değildir." Masallar, 1920 yılında ilk kez yayımlandığında Oscar Loerke şöyle yazıyordu: "Ozan Hesse insanın en akılsızca, en bilgece isteklerini somut olarak sergiliyor.
Neden Altını Çizdim?
Ölüm bir kapıdır sadece...
Sessiz bir soru
Dünyadaki her görüntü bir simgedir, her simge de açık duran bir kapı. Eğer insanın ruhu yeterince hazırsa geçebilir bu kapıdan ve dünyanın bütünleştiği o öze, sizin, benim, gecenin ve gündüzün tek bir olguya dönüştüğü yere ulaşabilir. Her insan yaşam sürecinde o ya da bu nedenle böyle açık bir kapıyla karşılaşır bir gün ve görüntülerin tümünün simgesel olduğunu, bu simgelerin ruhla ölümsüz yaşamın ardında gizlendiğini düşünür. Ama bu kapıdan girip dünyanın hoş ve çekici görüntülerini silip onların yerine sezgiyle anladığımız gerçek özü elde etmeyi gerçekten isteyen az insan vardır. Henüz çocukluğunu yaşayan Anselm için çiçeğin çanağı sonunda kutsanmış yanıtı sezgiyle bulabileceği bir yola açılan ve açıkça dile getirilemeyen sessiz bir soru demekti.
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.
Şiir
Şiir bir sırrın imâsıdır. Şâir, insan kaderiyle kendisi arasındaki münasebetin şuurlu bir ifadeden daima kaçan meçhûl yükü altındadır. Bunu bilmez, fakat sezer. Bilmediği için şuurlu ifade edemez, fakat sezdirir. İşaretler ve semboller yoluyla sezdirir. Gerçek şiir budur. Sûzi Dilârâ peşrevinin veya bir senfoninin lûgatta nasıl hiç bir mânâsı yok, fakat bize bestecinin ruh hallerini kendine has bir dille intikal ettiriyorsa, şiirden de bize günlük dilde mânâsı olmayan ruh seyyâleri intikal eder. Her şiir semboliktir.
Hattâ bize günlük hayat anlarını günlük dille ifade eden, mânâları açık şiirlerin bile, kelimeleri aşan, ifadesi imkânsız bir tarafları vardır ki, onların da bütün şiir değerleri bu meçhullerindedir.
Saz eserlerinde ve şiirde lojik mânâ arayanlar ikisinden de bir şey anlamaz ve hoşlanmazlar. Fakat musikide de, şiirde de, kelimeler ötesi, kendine has mânâları akıl yoluyla değil, sezgi ve ruhî intikal yoluyla arayanlar aradıklarını bulur ve ikisinden de zevk alırlar.
Şiir ve musiki, günlük dille ifadesine imkân olmayan ruh hallerinin ifadesidir. Gayeleri bu hallerin anlaşılması değil, yaşanmasıdır. Aşk gibi tariften kaçarlar. Onları yaşamak lâzımdır.
Zihnimiz belki yine karıştı. Fakat ne yapalım ki futboldan değil, şiirden bahsediyoruz. Değil şiirin ve musikinin, kahvenin bile lezzetini tarif ve izah etmek mümkün değildir. İçen bilir.