yozlaşma

Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
352
Baskı Tarihi
2016
ISBN
978-975-539-181-6
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
Ayrıntı
Editörü
Mehmet Küçük
Mütercimi
Alev Türker
Orijinal Adı
Postmodern Ethics

Yıllardır modern sanayi uygarlığını tartışıyoruz. İlk günahı kimin işlediğini, insanın bir zamanlar doğayla barışık bir halde yaşadığı o güzel günlere kimin son verdiğini, bizi fırtınaların orta yerinde kimin çırılçıplak bıraktığını bulmak için daha çok tartışacağız. Çünkü “Tanrı(nın) öldü”ğünü bilmek, geleneğin zincirlerini parçalamak yetmedi; bu kez özgürlük ciğerlerimizi yakmaya başladı. Özgürlük kendinin, ayrıca ötekinin sorumluluğunu üstlenmek, belirsizliklerle, çözülmez çelişkilerle sarmaş dolaş yaşamak, yani, modern bireyler olmak demekti.Ama ağır geldi özgürlük. Taşıyamadık.

Ödev sonrası çağ

Çağımızda özveri düşüncesi meşruluğunu yitirdi; insanlar, ahlâki ideallere ulaşmaya ve ahlâki değerleri korumaya teşvik edilmiyorlar ve bunun için kendi sınırlarını zorlamaya istekli değiller; politikacılar ütopyaları tamamen öldürdüler ve dünün idealistleri pragmatikleşti. En evrensel sloganımız, “Aşırılığa hayır!" Bizimkisi katıksız bireycilik çağı ve sadece hoşgörü talebiyle sınırlanan iyi yaşam arayışı revaçta (kendi kendini kutlayan ve vicdandan yoksun bireycilikle birleştiğinde, hoşgörü kendini ancak kayıtsızlık olarak ifade edebilir). Ödev sonrası çağ ancak en kalıntı halindeki minimalist ahlâka izin verebilir.
 


Türü
Araştırma
Sayfa Sayısı
228
Baskı Tarihi
şubat 2005
ISBN
975-7270-02-4
Baskı Sayısı
8. Baskı
Basım Yeri
istanbul
Yayın Evi
im yayınları
Editörü
ibrahim emir
Mütercimi
Erkıl Günur

Yeni bir dünya kurmaktan ikbal avcılığına

Bir kitle hareketinin ilk taraftarları arasında hareketin kendi talih çarklarının dönüş hızını arttırarak şöhrete ve güce ulaştıracağı umuduyla harekete katılan bazı maceraperestlerin de bulunduğu bir gerçektir. Buna karşılık, mesleki kuruluşlara, büyük şirketlere ve ortodoks siyasi partilere hiçbir kişisel çıkar peşinde olmadan katılan kişiler de vardır. Bununla beraber şu durum gerçektir ki, bu gibi topluluklar ve partiler, kişisel çıkarları tatmin etmedikçe uzun süre yaşayamazlar; hâlbuki doğmakta olan bir kitle hareketinin büyümesi ve gücü, “kişiliğinden kurtulma” arzusunun tatminine bağlıdır. Bir kitle hareketi, kişisel meslekleriyle ilgilenen kişileri, taraftar olarak toplamaya başlamışsa, bu o kitle hareketinin güçlenme aşamasının geçmiş olduğuna bir işarettir ve o kitle hareketinin artık yeni bir dünya kurmakla değil, mevcudu korumakla uğraştığını gösterir. Bu durumda artık o hareket, bir kitle hareketi olmaktan çıkmış ve bir serüven durumuna geçmiştir. Hitler’e göre, “bir hareket ne kadar çok makam tesis eder ve mevki dağıtırsa o kadar daha düşük nitelikteki kişileri kendine çeker ve sonunda bu siyasi askıntılar başarılı bir partiyi öylesine sararlar ki, başlangıçtaki hareket, artık ilk idealistler tarafından tanınmayacak hale gelir… Bu durumda hareketin amacı kaybolmuştur.

Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
393
Baskı Tarihi
Kasım 2007
Yazılış Tarihi
1992
ISBN
9944-125-03-2
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İzmir
Yayın Evi
Kaynak
Editörü
Şeref Yılmaz
Yazan: AHMED ŞAHİN Yazı Kaynağı: Zaman Gazetesi, Ailem Eki, Sayı: 228 Çileli bir devrin hikayesini Ali Ulvi Kurucu merhumun hatıralarından okumak büyük bir şans. Hayatını tamamen ilme adamış yüksek bir kâmet olan merhum Kurucu, hatıralarıyla da irşad vazifesini yerine getiriyor.

Tekkeler ve Medreseler

Dedemin, tekkelerin ve medreselerin kapatılmasına dair şu sözlerini de hatırlarım: "Allahu Teâlâ zulm etmez. Kul, başına gelecekleri hak eder. Cenab-ı Hak, bir nefis kendisini değiştirmeden, onun hâlini değiştirmez. Ona ceza vermez. Çünkü Âdil-i Mudak'tır. Demek ki, yapılan bu inkılâplara, bu darbelere, bu millet müstehak olmuştur... Dergâhlar böyle lâubali oldu. Medreselerde, bir tulum peynir, bir teneke yağa, talebe sımf geçti... Çocuk babasının yanında köyde çalışır, ama rüşveti yiyen hoca çocuğu medreseye devam etmiş gösterir, sımf geçirir... İşte bu gibi lâubalilikler, lâkaydlıklar başımıza bu cezaları getirdi. Çektiklerimiz, amellerimizin cezasıdır..." Hakikaten tekkeler de medreseler de ne yazık ki, bozulan millî ahlâk ve zayıflayan devletie birlikte değişip asıl hizmet ve vazifelerini yapamaz olmuşlar. Bu yüzden Tanzimat'tan beri "medreselerin ıslâhı" meselesi konuşulur olmuş... Fakat umumî çöküş arasında bu müesseseler de bir türlü toparlanamamışlar. "Islâh-ı medâris" bahsi son zamanlara kadar gündemde kalmıştır. Hatta Konya'da Meşrutiyet devrinde kurulan ve Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi'nin, çok beğendiği için, oğlunu ta İstanbul'dan tahsil için gönderdiği yeni medrese teşkilâtının adı da bu sebeple "Islâh-ı Medâris" olarak seçilmiştir.