Gençlerin çoğunun Tanrı inancını yitirdiği ve bunu vaktiyle atalarının Tanrı'ya inandığı gibi, yani niye olduğunu bilmeden yaptığı bir zamanda doğdum. Ve insan ruhu düşünmek yerine hissettiğinden, bundan dolayı da doğal olarak eleştiriye yöneldiğinden, bu gençlerin çoğu Tanrı'nın yerine İnsanlığı koydu. Ben ne olursa olsun ait olduğu ortamın hep kıyısında duran ve yalnızca bir parçası olduğu kalabalığı değil, aynı zamanda yanı başındaki büyük boşlukları da görebilenlerdenim. İşte bu nedenle Tanrı'yı onlar gibi büsbütün terk etmedim ama İnsanlık düşüncesini de kabullenmiş değilim kesinlikle. Düşük ihtimalle de olsa Tanrı varolabilirdi, bu durumda Ona tapmak gerekebilirdi; İnsanlık ise, adına insan denen bir hayvan türünü ifade eden, basit biyolojik bir kavram olmaktan öteye gitmiyor, bu nedenle de herhangi bir hayvan soyundan daha fazla haketmiyordu tapınılmayı. İnsanlık kültü, Özgürlük ve Eşitlik gibi kutsal kavramlarıyla hayvanların tanrı sayıldığı, tanrılarında da hayvan kafalı olduğu antik dinlerin dirilmiş hali gibi gelmiştir bana hep. Tanrıya inanmadığımı biliyordum, fakat düpedüz bir hayvan sürüsüne de inanamazdım.
[...]
Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi.
Huzursuzluğun Kitabı -
Sayfa 20
-
Türü
Hatırat
Sayfa Sayısı
533
Baskı Tarihi
2006
ISBN
978-975-07-0665-3
Baskı Sayısı
0. Baskı
Mütercimi
Saadet Özen
Fernando Pessoa, 1935’te öldüğünde, sandığında bıraktığı yapıtlarının sayısını kimse tahmin edemezdi. Onun elinden çıkmış şiirlerin, yazıların altında genellikle başka imzalar vardı. Ama bunlar yalnızca birer takma ad değil, öyküsü, geçmişi, yazgısı, dünya görüşü olan farklı kişiliklerdi. Pessoa’nın ölümünden sonra elyazmaları derlenmeye başladığında, bitmemiş yapıtlar da bulundu içlerinde. Bernardo Soares imzalı Huzursuzluğun Kitabı da bunlardan biriydi. Tarihten, mitolojiden, edebiyattan, ruhbilimden haberdar bir 20.