Divan edebiyatının hayat ve tabiatla ilgisi azdır. Şâir ilhamını ve heyecanını yaşanmıştan almaz. Şiirinde tabiatın gerçek intibaları yoktur. Gül ve bülbül gibi bütün çiçekler ve hayvanlar (meselâ âhû) birer semboldür. Bâzan da, Şark halılarındaki çiçek ve kuş motifleri gibi dekoratif unsurlar veya teşbih-istiâre vasıtaları hâlinde kalır. Divan edebiyatındaki aşk da yaşanmıştan ziyade tasarlanmıştır. En büyük divan şâirlerinin kimleri sevdiklerini, hangi şiirleri kimler için yazdıklarını bilmiyoruz.
../..
Divan edebiyatında orman ve tiyatro yoktur. On dokuzuncu asra kadar nesir de yok gibidir. Onda insanın kaderiyle mücadeleleri, hayata bağlı ihtiras çırpınışları, iç dramı canlı ve müşahhas (somut) bir şekilde kendini göstermez. Divan edebiyatında şâirin kendisinden ve kasidelerde padişahtan veya sadrazamdan başka insan yoktur. Nedim'in Hammamiye'sindeki Mahbub İbrahim Paşa'yı övmek için tahayyül edilmiş fictif (mevhum) bir varlıktır. Fuzûlî'nin Leylâ ve Mecnûn'u klâsik bir Şark hayâlinin efsanevî âşıklarıdır.
Divan edebiyatı, bütün Fars edebiyatı gibi, yirmi mevzu içinde kalmıştır. Bunlar da hayattan ve tabiattan alınmış tesirlerin değil, hep kurulmuş hayâllerin klişe hâline gelmiş unsurlarıdır, bu mevzular, şâirin kendi heyecanlarını ifade için, binlerce şâirin müşterek olarak başvurduğu bahanelerdir.
Divan edebiyatının Avrupalı müelleflerce de hayretle karşılanan orijinalliği bu kadar mahdut ve beylik mevzuları bin bir çeşitli şekilde ifadeye muktedir olması ve her büyük şâirin ötekinden farklı şekiller yaratmasıdır. Bu sayısız farklar, divan edebiyatına, dünyanın hiç bir şiirinde bulunmayan incelikler kazandırmıştır.
Milliyet
Sanat-Edebiyat-Tenkit -
Sayfa 267
-
Türü
Deneme
Sayfa Sayısı
324
Baskı Tarihi
1999
Baskı Sayısı
2. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Bir sanat eseri, yaratıldığı devre göre ve o devrin hassasiyetini, zevkini ve anlayışını en iyi ifade ettiği için mi değer kazanır? Yoksa o devri aşan, her zaman için taze, hatta her zaman yeni güzelikleri keşfedilen ebedi değerlere mi sahiptir? Başka ve daha kestirme bir deyimle, bir eserin, bilhassa bir şaheserin değeri "tarihi" midir, "ebedi" mi?
Batıda bu mesele çok münakaşa edilmiştir. Geçen asrın büyük Fransız tarihçisi ve filozofu Ernest Renan "İlmin Geleceği" adlı meşhur eserinde tarihi görüşü savunur.
"Mutlak bir hayranlık daima sathidir.