Milli zenginin adı, burjuvadır. Batı'da derebeyliğin içinde yetişir bu hayvan!

Düşünüyorum kaç gündür. Başından beri bir çeşit adama güvendik biz. Kabadayı adama... Asker sivil, cahil okumuş, bütün bizimkiler az çok kabadayılardan seçilmiştir. Belki de, Makedonya çete boğuşmaları yaptı bunu... Kabadayılarımızın silahşörlükte kalanlarını gördük, görüyoruz. Vaktiyle kabadayıca ölüp gidenler olmuşsa, sırtını iktidara dayadığını bildiğinden bunu becermiştir. Kabadayılarımızın bir kısmını zengin etmek politikamızın da, iki amacı vardı. Biri, Türk işadamı yetiştirip önemli iş alanlarını, Hıristiyan azınlıkların elinden almak, Türkleştirmek; ikincisi, zenginlik yaman silahtır. Bu yaman silahı bizimkilerin, yani bizim kabadayıların elinde toplayıp kötüsü gelirse yararlanmak... Pavlus gâvurunu bildin mi?.. — Evet... — Bir gün bana anlattıydı uzun uzadıya "Her zengin senin istediğin işi göremez" dediydi. Dediydi ki, "Milli zenginin adı, burjuvadır. Batı'da derebeyliğin içinde yetişir bu hayvan... Bundan önce de tarihte zengin vardır ama, hiçbiri burjuva değildir. Hele Doğudakiler hiç değildir," dediydi. Anlattıydı burjuvanın özelliğini... işe yatırırmış eline geçeni, son meteliğine kadar... Gerçekten hürlük istermiş ki pazardaki rakipleriyle boğuşmaya girişip hepsini ortadan kaldırsın! "Sizinkilerde burjuva çekirdeği yoktur, olamaz da hiç" dediydi, "bu sebeple bunlar sırtlarında devlet dayanağını aralıksız duymak isterler, bunlar tekel isterler. Yani, isterler ki, devlet her işi bunların yerine yapsın, bütün tehlikeleri ortadan kaldırsın, zararlarını da gerektiğinde yüklensin! Bunlara salt, kürekle para toplamak kalsın... Topladıklarını yeniden yatırmayı da kendilerinden hiç kimse istemesin. Kazansınlar, kazandıklarım saklasınlar, taşa toprağa gömsünler, hatta yabancı ülkeler bankalarına kaçırsınlar. Devleti bırak, kendi kendilerine destek olamaz bunlar... İş bilmedikleri için, azınlıkların elinden iş alanlarını da çekip alamaz hiçbiri... Belki bunlarla ortak olur kimisi, böylece de, devlet, eskiden biri ödüyorsa, beş ödemek zorunda kalır." — Doğru... Pavlus gâvurda, demek, böyle akıllar varmış... — Vardı evet... Onda akıl vardı ama, bizde bunu kavrayacak bilgi sıfırdı. Sonraları çok düşündüm ben bu meseleyi, hele burda, pek çok düşündüm. Doğru... Haklı herif... Sahibinin bilgisi, deneyi gücüyle meydana gelmemiş zenginlik güç değlidir ki, sırasında devlete, hükümete destek olabilsin! Ayrıca "kötüsü geldiğinde alırım" şartını da koşmuşuz ki, düpedüz "kazandığın senin değil" demektir bu...
Kemal Tahir - Kurt Kanunu - Sayfa 117

Türü
Roman
Sayfa Sayısı
312
Baskı Tarihi
Ekim 2010
Yazılış Tarihi
1969
ISBN
978-975-273-154-7
Baskı Sayısı
3. Baskı
Basım Yeri
İstanbul
Yayın Evi
İthaki
Editörü
Sevengül Sönmez
"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor. Esir Şehir Üçlemesi'nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı'nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu'nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri "hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek" ustalıkla betimliyor.